top of page

ÖFKE VE AFFETME

Kendimizi zaten değerli buluyorsak harika, hiç buralarda vakit harcamayalım.


Özsaygımız yerindeyse, durdurmakta zorlandığımız davranışlar henüz bizi "kendimizden tiksinme" istasyonuna taşımadıysa, dürtü kontrol dersleri sizin hesabınıza çocuk oyuncağı olmakla kalmaz, öğrendiğiniz tekniklerle davranışınızla aranızı kalıcı biçimde ayırabilirsiniz.


Bununla beraber, ne denli altını çizsek yetmez:


Kendimize "işe yaramaz", "iyiliği hak etmez " damgası vurmamız başarımızın devamlılığını önünde engel teşkil edecek. Bir süre sonra bocalamaya başlayıp, emeklerimizin sonuçsuz kaldığı zannına kapılabileceğiz.


Kendimize aşık olmak değil amacımız.


Özümüzde iyi bir insan olduğumuza, uygun şartlar ortaya çıktığında bu iyiliğin yeniden yeşereceğine tüm kalbimizle inanmamız.


Her ne yaşamış olursak olalım, halen iyilikleri hak ettiğimize olan inancımızı kaybetmememiz. Başarımızı kalıcı kılmanın büyük ölçüde kendimize ne gözle baktığımıza bağlı olduğunu bilmemiz.

Yapageldiklerimizin üzerimize bulaştırdığı nahoş boyaların temizlenebilmeleri (izleri kalsa da), kendimize dair algılarımızın da değişmesi pekala mümkün.


Öfke, Sakinlik ve Affetme


Bu kadar acı çektiğimiz bir dünyada ayrım gözetmeksizin her bir varlık öfkemizden nasibine düşeni almalı.

Hayli kızgınız, sinirlerimiz tepemizde.

Duygularımız gayet sahici.

Her şeyden önce kendi benliğimiz payını alıyor kötücül duygularımızdan.

Bu halde olmamalıydık, bunu hak etmedik.

Kabul etmekte zorlanıyoruz.

Her kimin perişan halimizde payı varsa, hepsine öfkeliyiz. Günah keçisi arayışındayız.

Kendi hissettiklerimizi başkalarına yansıtıyoruz.

Annemiz-babamız... aslan payı onların.

Eşimiz dostumuz, akrabalarımız, iş arkadaşlarımız, komşularımız...

Hepsine öfkelenmek için "haklı" bir gerekçe bulabiliriz.

İnce hesaplara giriyor, armuda sap, üzüme çöp takmaya çabalıyoruz.

Anında defterden silebiliyoruz insanları, birer birer.

Öfkemizi, sorumlu tuttuğumuz şu veya bu kişiden çıkarmak istiyoruz.

Sözlerimiz ağır, bakışlarımız ürkütücü.

Bir şekilde insanlarla ilişkimizi tüketmeye çalışıyor, kişi yıpratmaya çalışıyoruz.

"Başarısızlığımızı" şuna buna yüklemek ihtiyacındayız.

Fırsatını bulduğumuzda insanların canlarını yakıyoruz.

Söylememize gerek var mı, tüm bunlar bizim kendimize yönelik iyi hislerimizi daha da tüketiyor. Bağımlılığı sonlandırmaya yönelik motivasyon havuzumuzu boşaltıyor.


Geçmişimiz için ve bugün için başkalarını suçlayıp durmanın zerre fayda vermediği gibi, sürekli olarak, bitmeyen "anlık iyi hissetme" döngülerini körüklediğinin şuuruna varmalıyız.

İçinde bulunduğumuz halde, öfkemiz ve kızgınlığımız kolay anlaşılır bir mekanizma ile aralıksız besleniyor. Pornografi ritüelleri bizleri kaybolmak bilmeyen olumsuz hislere boğuyor. Bizler de başkalarını eleştirip kınadığımızda, onlara kızdığımızda ve öfkelendiğimizde kendimizi daha büyük ve üstün hissediyoruz; zehirli ve etkisi son derece geçici bir içki ile uyuşuyoruz. Tıpkı pornografi ile uyuştuğumuz gibi…

Şöyle de söyleyebiliriz: arkası gelmeyen kızgınlığımız ve öfkemiz, kendimizi tekrarlamaya mahkum bulduğumuz pornografi ritüellerinin yarattığı bir kurgunun eseridir.


Neyse ki öfkemiz diğer duygularımız gibi doğası gereği zaman geçtikçe kaybolur. Tabi, onu besleyen benzer düşünceleri ve olayları zihnimizde tekrar tekrar oynatıp durmadığımız müddetçe.


Geçici başarılarla tatmin olmayacaksak, bağımlılığımızı bir daha dönmemek üzere terk etmenin peşindeysek öfkenin yükünü omuzlarımızdan atmak ve affetmek durumundayız. Keza sakinleşmemiz, öfke ve tepkinin yerine salim düşünceyi, sağduyuyu geçirmemiz gerekiyor.

Her kimle ne gerginlik yaşadıysak, karşı tarafın bu durumda payı olabilir, vardır muhtemelen.

Ama çuvaldızı kendimize batırırsak hata yapmış olur muyuz? Kabahatin çoğu bizde olabilir mi?

Fazlasıyla gergindik, duygularımız karmakarışıktı.

Utancımız karakterimizi hedef alıyordu, korkuyorduk.

İnsanların normal şartlarda hoş görebileceğimiz halleri, eylemleri, sözleri bize tahammül edilmez gibi görünüyordu.

En ufak imadan, eleştiri kırıntısından alındık.

Hakarete uğradığımız, aşağılandığımız vehmine kapıldık.

Sanki eşimiz bile salatalığı özellikle sevmediğimiz şekilde doğrayarak bize meydan okuyordu.

Her şey bizi çılgına çevirebilirdi.

Algılarımız önemli ölçüde bozulmuştu.

Kötücül ve hastalıklı bir ruh halinin kurbanı gibiydik.



Artık mesuliyet aldığımız yeni bir dünyamız olmalı.

Anlamsız öfkelere yer olmayan bir dünya.

Özsaygımıza zarar verici her halin bağımlılığımızı alevlendirebileceğinin şuuruna vardığımız bir dünya.


Unutmayalım, bunu başka kimsenin değil ama kendi yararımıza yapıyoruz, acılarımıza son verebilmenin yolunu açabilme adına.


Anlamamız gereken, kızgınlıklarımızın ve öfkemizin bedenimizi sayısız ip ile bağlayıp bizi istenmeyen davranışımıza karşı kötürüm bırakıyor olmaları.


 

Çalışma:


Kendimiz ile baş başa kaldığımız anlarda kızgın olduğumuz insanları teker teker düşünelim. İmkan varsa bir liste yapalım.

Her ne sebepten kızgın olursak olalım, onların kusurları bulunsa dahi, zihnimizde onları hoş görelim, affedelim...


Onlar da bizim gibi yığınla kusuru olan insanlar ama çoğu zaman bağımlılığımızın varlığı onlara kızgın olmamızın temelindeydi.


İçimizi olabildiğince öfkeden arındıralım.


Bağımlılığa karşı aşama kaydettiğimiz, daha dengeli bir ruh haline kavuştuğumuz, kendimizle daha barışık olduğumuz günler uzakta değil.


İşte o günler geldiğinde, bir adım daha atacağız. Bize yakışan bu olduğundan yapacağız bunu.


Öfkemizi tetikleyen çeşitli hastalıkların veya mental rahatsızlıkların mağduru olabileceğimizden şüpheleniyorsak bir doktordan yardım isteme seçeneğini de değerlendirebiliriz.

 

Comments


1/23
©
©
bottom of page