Bugün neredeyse her dakika, yüzlerce kez, binlerce kez, bir tespihin boncuklarınını çeker gibi "Allah'ım neden?" dedim durdum.
Neden beni bu çirkinlikten korumuyorsun?
Dualarıma neden cevap vermiyorsun?
Sonsuza dek ağlamak istiyorum, bir dakika bile ara vermeden.
Her dakikam maneviyatla geçiyor. Tek birini atlamadan namazlar camide kılınıyor. Aradaki vakitlerde dini kitaplar okunuyor, dokunaklı sohbetler dinleniyor. Kesintisiz yoğun manevi ortam, coşkun dini duygular beni şeytani alışkanlığımdan uzak tutuyor.
Bunu günbegün ömür boyu sürdürmek zorundayım.
"Hayat ahiret hayatı değil mi zaten!"
Nasıl aklıma getiremedim daha önce, her şeyi şimdi anlıyorum! En başından beri "mecbur bırakıldığım" çirkinliklerin sebebi "temiz bir para" yemiyor olmam! Kesin ama kesin, haksız bir kazanç, bir çirkinlik olmalı yediğimiz parada.
Ailemize ait iş yerini terk ediyorum, halen öğrenci olduğum halde bir binanın bodrum katında ufak bir maaşa basit bir iş buluyorum. İşte bu "temiz para" benim durabilmemi sağlayacak!
Devamlı ağlıyorum. Sahile gidiyor, bir bankta oturup denize karşı saatlerce hıçkırıyorum.
Bir çocuğun çaresizlik dolu çığlıklarına annesi nasıl kayıtsız kalamazsa, içtenlikle inandığım Yaratıcı da kuluna kayıtsız kalmaz, kalamaz.
Anne benzetmesi hoşuma gitmiyor. Küçücük yaşımda beni terk eden; sarhoş bir kadın bağımlısıyla aylarca otel odalarında kabus dolu günler geçirmeme neden olan öz annemden başkası mıydı?
İTÜ'deki mühendislik eğitimimi bırakıyorum. Böyle bir kapana kısılmışken eğitimin ne anlamı var! Hayatım yok benim!
İlahiyat fakültesini ziyaret edip arkadaşlar ediniyorum. Artık ne yapmam gerektiğini biliyorum; bir yolunu bulup küçük bir köyde cami imamı olacağım. Ancak böyle mütevazi bir hayat beni ıslah edebilir.
Mahallenin dindar abisi sırtımı sıvazlarken "evlenmelisin" diyor.
"Sen imanlı bir gençsin, şeytan seninle uğraşmayıp ne yapacak! Evlen ve şeytanın tuzağını boz!"
İkna oluyorum ama henüz 21 yaşındayım. Varlıklı ailemi ayağa kaldırıyorum; aynı yılın sonunda artık evliyim.
Abinin tavsiyesi gerçekten işe yarıyor, pornografi izlemeyi bırakıyorum.
Dört ay kadar...
Cinlerle konuşabilen adam bıkkın bir ifade ile önce adımı sonra derdimi soruyor. Yukarı sağ tarafına bakarak daha önce duymadığım tuhaf bir dil konuşuyor.
"Üzerinden çekip alacağız" diyor.
İçerisinde ayetler yazılı bir kavanoz suya bir dolu para ödüyorum.
Hem çaresizliğime ağlıyorum hem göz göre göre dolandırılmama.
Ne yapacağımı bilemesem de bir şeyler yapmam gerekiyor. Kafamı çatlatırcasına çareler düşünüyorum. Helak olmama ramak kala hayattaki tüm iddialarımdan sıyrılmaya azmediyor, kendimi iyiliğe adamaya karar veriyorum.
İhtiyaç sahiplerine yardıma koşuyorum, yemek dağıtıyorum, tek başına yaşanan kimsesiz teyzeleri geziyor, ihtiyaçlarını görüyor, hastanelere taşıyorum onları. Uzun zamandır görüşmediğim akrabalarımı tek tek ziyaret ediyorum. Dünyanın en işe yaramaz, en değersiz insanı olduğuma ikna etmeye çalışıyorum bir yandan kendimi.
Beni kökten değişikliğe uğratacak bir şey lazım. Yeni "keşfettiğim" yöntem olabilir mi bu?
Tüm gün aç kalıyorum. Dayanabildiğim kadar dayanıyor, günü birkaç lokma ile geçiriyorum. İlk kez canavar dürtülerimin biraz olsun hafiflediğini hissedebiliyorum.
Ömür boyu aç yaşamalıyım.
Bilge insanlar da hep böyle yapmışlar.
Yüreğim taşlaşmış, gözlerime bir karanlık çökmüş, azap meleğini bekliyorum.
Bir kabus mu bu, yoksa bir büyü mü?
Nasıl gelmiş olabilirim, burada ne işim olabilir benim?Daracık, iğrenç kokan bir odada, pis bir yatağın üzerinde oturmuş bekliyorum.
Daha ilk yaşını almamış kızımın adını sayıklarken ayak sesleri duymaya başlıyorum.
Günah odasına yaklaşırken bir yandan etraftakilere küfür ediyor.
Kapı aralanıyor, beni azaptan azaba sürükleyecek zebani görünüyor.
"Hoşgeldin tatlım!"
Ritüel her tekrarlandığında zift variline batırılıp çıkarılıyorum. Şiddetli duygular sönümlendiğinde zift içerisindeki bedenimle yüzleşiyorum. Pes etmiyor, yüzlerce kez batıp çıkmış olsam da kendime gelir gelmez yine temizlenebildiğim kadar temizleniyorum.
Biraz olsun nefes alabildiğim an yeniden kendimi varilin içerisinde, leş gibi bir halde buluyorum.
Çıkıyor, bin bir zahmetle yine temizlenmeye koyuluyorum...
Bu alışkanlığı bir gün daha sürdürebilecek güçten yoksunum. Kim bilir kaçıncı kez evdeki bilgisayarı, televizyonu gönderiyorum. Oysa haftalar içerisinde bir kez daha yenilerini alacağım.
Şimdi de arabamı satıyor, sağa sola hayır diye dağıtıyorum. Olur da bir yardım eli gelir; durabilirim.
Elimde ne var ne yok paylaşmayı kurtuluş yolu olarak görüyorum. Bu halimle varlık sahibi olmanın ne anlamı bulunabilir!
Nihayet kendime bir kefil buldum, "yılların hayali" gerçekleşmek üzere. Gönül ferahlığıyla Kutsal Topraklar'a taşınacağım. Orada geçirdiğim günlerde nasıl da mutluydum! Bağımlısı olduğum ahlaksızlıklar aklıma bile gelmiyordu.
Yoksa tüm bunlar o mübarek topraklarda yaşayabilmem için mi başıma geldi?! Her şeyimi satacağım. Arapça kursuna da başladım. Mübarek topraklar bağımlılığımı yerle bir edecek.
Comentários