Eğer söz konusu olan bir davranış bağımlılığa karşı mücadele vermekse, duygular şöyle dokunulup geçilecek bir konu değildir. İstenmeyen alışkanlığımızı ısrarla sürdürüyor olmamızda duyguların rolü o kadar belirgindir ve o kadar büyük öneme sahiptir ki konu hakkındaki aydınlatıcı anlatımlara ne kadar vakit ayırsak yeridir.
Her seferinde, "yapmayacağım, bu sefer onu dizginleyebileceğim" kararlılığındayken, aklımıza gelir gelmez, direnmemize fırsat vermeksizin bizi yerle bir eden bu dürtü nasıl bir şey?
Bir lanet mi?
Elinde oyuncak olduğumuz doğa üstü bir varlık mı?
Nasıl bu kadar kuvvetli olabiliyor?
Dürtü ne zaman su yüzüne çıksa niçin ilkel bir düşünme tarzına geçiyor adeta transa giriyoruz?
Sonunun nereye varabileceğini tahmin edebiliyor, geleceğin enkazını öngörebiliyor olsak da, hangi akla hizmet alışkanlığımızı duyarsızca sürdürmeyi tercih ediyoruz?
Dürtümüz gücünü neredeyse yok edilmez bir inançtan alıyor. Duygularımızın başa çıkılmaz olgular olduğu inancı.
Oysaki dürtü anında maruz kaldığımız zorlanmanın itibarını sarsma vakti geldi de geçiyor.
Alışkanlığımıza ait arzuya gem vuramadığımızda, gerçekten durabilme yeteneğine sahip olmadığımızı düşünmüyoruz, değil mi?
Tek başınıza kendinizi bir odaya kapatıp işimizi görürken beklenmedik pek çok şey bizi pekala durdurabilir.
Deprem olduğu anda "duramıyorum, porno izlemeyi bırakamıyorum!" der misiniz!
Görünürde önemsiz olan bu örnek, davranışlarımızın duygularımız tarafından tetiklendiğini anlamamız bakımından önemlidir. Porno izlerken yaşadığımız duygular daha da yoğun duygularla (korku) baskılanıp bizi alternatif bir davranışa (pornoyu bırakıp, can havliyle depremden kaçmak) sürüklemiyor mu?
Durabilme yeteneğine pekala sahibiz, ama kendimizi dizginleyemiyoruz zira o anlarda deneyimlediğimiz yaygaracı duygular kontrolü tamamen ele geçirip özgürlüğümüzü kısıtlayabiliyor, yargılarımızı bulanıklaştırıp karar alma becerimizi köreltebiliyor.
Yüzleşmek zorunda kalacağımız sonuçlar hakkında aklımızın uyarılarına kulak kabartsak dahi lehimize sonuçlanacak bir irade ortaya koyamadığımıza tanık oluyoruz.
Üstüne basarak vurgulayalım, dürtü anında duygularımız görünürde gülyabani gibiler ama çok geçmeden aslında onların sadece gülyabi kılığına girmiş, konağın çelimsiz bekçisi olduklarını keşfedeceğiz.
Diğer bir deyişle, bu duyguların, haklarındaki izlenimimiz tam aksi yönde de olsa esasen sınırlı güce sahip olduklarına şahit olabileceğiz.
Daha basitçe anlatacak olursak, racon kesen, diş gösteren, bizi can evimizden yakalayan dürtümüz sadece ve sadece sınırlı güce sahip bir duygu yoğunluğundan ibaret.
Yoksa asla, tanımlanamaz, durdurulamaz, esrarlı bir güç tarafından esir alınıyor değiliz.
Tek başına bu hakikatı kavramak dahi dürtü kontrol sürecini hissedilir ölçüde kolaylaştırabilir.
Bağımlılığımıza bir son vermeye kararlıysak, dürtü anına, o anda maruz kaldığımız duygusal yoğunluğa bir tür cehalet peçesi ardından bakmayı sürdüremeyiz.
Burada bir parantez açıp duygularımızı tu kaka ilan etmek, onları her türlü kötülüğün kaynağı, ilkel tarafımızın sözcüleri gibi göstermek istemediğimizin altını çizelim. Duygularımız sadece işlerini yapıyorlar. Üstelik son derece sağlıklı bir mekanizmanın bir parçası olarak yapıyorlar bunu.
Sorun, bizlerin aleyhimize dönecek bir davranışı ısrarla ve ısrarla, sayısız kez, olumlu duygular bağlayarak tekrarlamış olmamız.
Çalışma:
Porno izleme isteği hissettiğiniz an kararlı biçimde "hayır, bunu yapmayacağım, kesinlikle porno izlemeyeceğim!" deyin ve başınıza neler geldiğini (hangi duygulara ne şiddetle muhatap olduğunuzu) tecrübe edin.
Commentaires