Her birimiz hayatımız boyunca on binlerce seçim yapmış, karar almış olmalıyız.
Bu kararların bir kısmı, üzerlerinde ciddi düşünce emeği verilerek alınmış olabilir. Bir takım seçimlerimizi yaparken istişareler yapmış, günler boyu bilgi toplamış olabiliriz.
Ne var ki, günlük pratiğimiz içerisinde üstünkörü biçimde, bir refleks gösterirmişçesine yapıyoruz önemsiz görünen seçimlerimizi.
Nice zaman, an içerisinde kendimizi nasıl, neyle iyi hissedeceksek onu yapmaya boylu boyuna dalıp, yaşamımıza devam edebiliyoruz. Doğal olan, anlaşılır olan bu.
Hepimizin bildiği üzere, geçmişte aldığımız kararlar, yaptığımız binlerce seçim; kişiliğimizi, değerlerimizi, algılarımızı, kısacası bugün kim olduğumuzu belirliyor.
Bu tespitin bir uzantısı olarak, bugün yaptığımız seçimlerin de yarın kim olduğumuzu etkileyeceğini, gelecekte bizi tanımlayan şeyleri oluşturacağını söyleyebiliriz.
Buradan yola çıkarak, bağımlılığımızın buharlaşmasının, yapacağımız seçimlerin bir araya gelmesiyle erişilen kademeli bir ilerlemeden ibaret olduğunu iddia edebiliriz.
Eğer bağımlılık noktasına ulaşmış/yaklaşmış alışkanlıklar gündemimizde yer tutuyorsa, yaptığımız seçimlerin kahir ekseriyetinin değerlerimize/ sınırlarımıza/aklımıza değil duygularımıza dayanıyor olması şaşırtıcı değildir.
Bu noktada kast ettiğimiz hislerimiz değil. Bir durum hakkında kalbimizin, vicdanımızın ne dediği de değil.
Sürekli değişen, tutarsız, abartılı, çığırtkan, aşırı ve sıklıkla negatif duygularımız.
Vazgeçemediğimiz davranışa başlamadan hemen evvel, anlık ölçüsüz duygularımızı takip etmekten başka bir şey yapıyor değiliz. Tercihlerimizin orta/uzun vadeli sonuçlarını tahmin edebilecek akli yeteneğe sahip olmamıza rağmen zorlayıcı zincir süresince duygularımızın etkisi, bizi bu sonuçlarla işlevsel bağ kurmaktan alıkoyuyor.
İdeal/sağlıklı karar alma sürecinde ise, yapılacak seçimin muhtemel sonuçları, hayatımıza etkileri, değerlerimize ve sınırlarımıza uygunluğu ağırlıkla hesaba katılıyor. Yoğun duygular olabildiğince izole ediliyor ve sürece müdahil olmalarına izin verilmiyor.
İnsanların çoğunun, günlük basit kararlarını alırken, seçimlerini yaparken yüksek farkındalık sergilemediklerini varsayabiliriz. Bu durum onlar adına endişelenmemizi gerektirmeyebilir. Sağlıklı (değer odaklı) karar alma süreçlerini belki de özümsemişlerdir.
Peki ya duygularının girdabına yakalanıp aralıksız yıkıcı kararlar alan, ağır sonuçlar doğurabilecek seçimler yapıp duran, bağımlılık geliştiren bireylerin, karar alma süreçlerinden bihaber kalma lüksleri var mı?
Şayet otomatiğe bağlanmış yıkıcı alışkanlıklara son vermekse diledikleri, bu bireylerin seçim yaparken yaşadıkları süreci öğrenmeleri/kavramaları son derece lehlerine olacaktır.
En azından sağlıklı otomatikler/rutinler yaratana dek, vazgeçemedikleri davranış şablonunu yineleme olasılığı belirdiğinde yüksek bilinç sahibi olmalılar.
Davranış bağımlılığından muzdarip olanlarımız kişiliğimizin bir parçası olarak algıladığımız ritüeli tetikleyen dürtüleri hissettiğimiz an, esasında seçim yapmakta/karar almakta olduğumuz gerçeğini ıskalıyoruz.. Bu ıskalama hali ister istemez ritüele mahkum kalındığına yönelik bozuk algımızı, bugüne varan çözümsüzlüğümüzü pekiştiriyor.
İşte tam da bu yüzden, bağımlılık yaşayanlarımızın hiçbir şeyi yapmaya mahkum olmadığımızı, aslında pekala bir karar veriyor olduğumuzu kavramamız ve karar alma sürecinin adımlarını öğrenmemiz akıllıca olacaktır.
Zorlayıcı ritüelimizi başlamasından hemen önce, transa girmemek, o anlara damgasını vuran abartılı duyguların etkisinden sıyrılabilmek için ancak saniyelerle ifade edilebilecek bir zamanımız var.
Dürtüyü hisseder hissetmez , telaffuz ettiğimiz alarm cümlesi, teorisini öğreneceğimiz karar verme sürecini fiiliyata geçirebilmemiz için bize bir fırsat sunacak.
"Aklımızın halen başımızda olduğu" o anda, inisiyatif alarak, bağımlılığımızı güçsüzleştirecek biçimde ritüeli modifiye edeceğiz.
Karar alma anında bizi zorlayacak diğer bir husus ise dürtü sebebiyle baş gösteren duygusal yoğunlukla başa çıkabilme konusu. Zira o anlara duygularımız inatçı biçimde dikkatimizi çekmek için epeyce yaygara kopartıyorlar.
Daha önceki derslerden hatırlarsak, davranıştan lezzetli bir kumpirden aldığımız gibi keyif alıyoruz. Ritüel, bize duygusal bir kesafet veriyor.
Eğer karar alma sürecinde davranışı sürdürmemeyi tercih edersek, bu lezzetten mahrum kalacağımızı apaçık görebilmemiz gerekiyor. Bu mahrumiyete eşlik eden baskı üzerimize gerilim yükleyecek kısa süreli negatif duygular doğuracaktır. Kaygı, kafa karışıklığı, stres... Yeniden duygusal denge kazanabilmemiz uğruna bir şeyler yapmamız gerekecek.
Bir başka deyişle, zorlayıcı ritüelimizi değerlerimize uygun biçimde sonlandırmak için "lezzetli kumpirimizi" yiyememekten kaynaklanan olumsuz duygularımızı, yoksunluğu yönetebilmemiz gerekecek. Bu konuya kısa süre sonra değiniyor olacağız.
Bitirirken, karar verme-seçim yapma sürecinin adımlarını hatırlayalım:
Bir karar vermek üzere olduğunuzun farkında olmak, seçeneklerimizin neler olduğu belirlemek
Belirlediğimiz seçenekleri değerlerimiz ve sınırlarımız ile filtrelemek.
Geriye kalan seçeneklerin muhtemel sonuçları üzerini düşünmek
Karar verdiğimiz seçeneği uygulamak.
Aldığımız kararın sonuçlarını içselleştirmek.
Comments