Bağımlılığımızın altından kalkabilmek yolunda en büyük zorluğumuz, istenmeyen davranışımıza yönelik "karşı konulmaz" zannettiğimiz dürtüler değil ama bu dürtüleri algılamaya yönelik sorunlarımız.
İçerisinde bulunduğumuz özgül koşullar, gerçekleri öylesine ters yüz ediyor ki bozulan algılarımız ve zihinsel yazılımın devreye soktuğu, bizim de yanlarında saf tuttuğumuz çığırtkan duygularımız, fevkalade akıl dışı ve yıkıcı sonuçlar doğuran seçimler yapmamıza kapı açıyor.
İşte bu yüzden karar verme sürecinde, olabildiğince, ölçüsüz duygularımızdan etkisi altında kalmamaktan ve değerlerimize, sınırlarımıza, alacağımız kararın bize neye mal olacağına odaklanmaktan yarar umabiliriz.
Belki de bizlerden başka kimsenin öğrenmeye hatta uzmanlaşmaya gereksinim duymayacağı bir süreç...
İlk bakışta ne ölçüde karmaşık görünüyor olursa olsun, uzun vadeli menfaatlerle uyumlu karar alabilme yeteneği kazanmaya en çok bizlerin ihtiyacı var. Aksi takdirde kendimize zarar verici davranışları süresiz biçimde sergilemeye devam etme olasılığımız hafife alınamaz.
İşin kötü tarafı, bu öğrenme sürecini gerçekleştirmek isteyen bizler, bağımlılık geliştirmeyen nispeten sağlıklı insanlara kıyasla daha da fazla gayret ortaya koymak zorundayız, çünkü adeta maça yenik başlıyoruz. Zira bizler, seçim yapma süreçlerinde duygularını gereğinden çok ciddiye almaya fazlasıyla alışmış insanlarız.
Karşı apartmandaki "rahat" komşumu izliyorum bir zamandır.
Laf olsun diye söylemiyorum, gerçekten "rahat."
Evin tüm perdelerini açar, mutlu mesut temizliğini yapar (eline bez falan aldığı da yok ya!)
Yapsın sorun değil de, onunkiler temizlik sırasında başka insanların tercih ettiği kıyafetlerden biraz farklıdır.
"Biraz" dediğime de bakmayın.
Her gün karşılaşabileceğimiz türden bir şey değil başıma gelen.
Her bir şeyi ortaya döken, bir gördüğünüzde aklınızdan kolay kolay çıkmayacak, baş döndürtücü bir manzara ile karşı karşıyayım.
Kalbim deli gibi çarpıyor onu izlerken.
Bir filmden fırlamış gibi görüntüsü beni adım adım esir alıyor.
Kimi kez başını kaldırdığında bakışlarımızın karşılaştığını da oluyor.
"Acaba benim için mi böyle giyiniyor?" diye düşünmedim bile değil.
Neyin nesidir, ne diye böyle davranıyor olabilir anlamıyorum.
Gerçi sıklıkla akşamları da perdeleri açık.
En sinirime dokunan şey, kocasıyla gece yarılarına dek oturup aptallığın daniskası dizilere takılmaları.
Bir de sabahlara kadar süren kadar kadınlı erkekli, gürültülü eğlenceleri yok mu!
İçip içip erkek erkeğe dans edenleri mi isterseniz, balkondan aşağı kusanları mı, neme lazım.
Onu izlemenin çirkin ama çılgın çekiciliğine karşı koymaya gücümün olmadığını hissedebiliyorum. "Ne oluyor bana böyle!" diye söylenip duruyorum.
Ne odamda oturabiliyorum ne de onu düşünmeden vakit geçirebiliyorum.
O uğursuz dakikayı uzaklaştırmak için var gücümle çalışıyorum.
Geçen okula gitmediğim gün akşamı zor ettim, insan on dakikada bir gizlice perdesini aralar karşı apartmandaki daireye bakar mı?
Annem babam böyle bunu yaptığımı duysa, üzüntüden ne olurlar!
Ben de kendime yakıştıramıyorum aslına bakarsanız, birkaç kez ağladım da başıma gelen bu bela yüzünden.
Ama lanet olsun, insan böyle bir şeye alışmayagörsün, sanki iradesi gidiyor elinden. Kendini kapana kısılmış gibi hissediyor. Onu görmezden gelme fikrini ciddiye almaya kalkıştığımda oluşan o nahoş duygular çekilir gibi değil.
Bırakın onu tekrar o halde gerçekte görmeyi, bunun ihtimali dahi beni karşı koyulmaz ölçüde heyecana sokuyor.
Karakterimizin emsal bir durumla yeniden karşılaştığında nasıl bir heyecan yaşayacağını hepimiz tahmin edebiliriz. Heyecanı onu boğacak kadar sıkacak; dürtüye maruz kaldığı an ne değerleri gelecek aklına, ne sınırları, ne de sonradan içinin pişmanlıkla dolacağı, yaptığından zarar görebileceği... Ta ki duyguları sönümlenene dek.
Bir kenera not edelim, hedefimiz, seçim yapma-karar alma sürecinde canavar maskesi takmış duygularımızın etkisinden mümkün olduğunca sıyrılıp, sonradan pişmanlık duymayacağımız, zarar görmeyeceğimiz bir tercihte bulunmak. Girişeceğimiz eylemin sonuçlarıyla fonksiyonel bağ kurabilmek.
Şu da bir gerçek ki, yapacağımız en büyük hata, dürtü anındaki duygularımızı hiçe saymak, onları görmezden gelmek, onlardan kaçmak olurdu. Bilakis, onları izliyoruz, onların gayet farkındayız.
Duygularımızın bizi istem dışı seçimlere yönlendirebileceklerini pekala biliyoruz. Daha da önemli olan, onların güçlerinin sınırını, üzerimizde zannettiğimiz gibi büyük bir etki yapamayacaklarını da biliyor olmamız.
Ammann tanrımm, işte yine başladık; alışılagelmiş çılgın kıyafetleriyle temizliğe girişmiş.
Zorlukla soluk alırken "bu anın geleceğini biliyordum ve buna hazırlıklıyım." diyorum.
Güçlü bir dürtü ile karşı karşıyayım.
Evet adamakıllı heyecanlanmış olmam su götürmez ama heyecanım bana zarar veremez.
Sonradan pişmanlık duyacağım bir şeyi yapmayacağım, bu işe bir son vereceğim.
Gerçi, arzuma uymadığımda kendimi kısa bir süre fazlasıyla kötü hissedebilirim, harika bir şeyden mahrum kalıyor gibi bulabilirim, büyük kaygı içinde olabilirim.
Kendi kendime; "salaklık etme, böyle bir fırsat kimin eline geçiyor" diyebilirim ama bunları artık yutmuyorum.
Ama bu kötü duygular benim üzerimde güç sahibi değil, en fazla bir kaç dakika berbat hissedebilirim.
Nitekim O'nu izlememeye tahammül etmenin zor olması hissi sadece bir duygu.
Canımı alacak değil ya bu duygular!
Evet yapmayacağım, perdeyi kapatıyorum, göz göre göre içimdeki mağara adamından yadigar ilkel varlığa teslim olup köleleşmeyeceğim, kendimi kalıcı olarak iyi ve özgür hissedebilmek için o işini bitirene dek en az yarım saat salonda derse gidiyorum.
Fevkalade bir iş yaptım!
Kendimi esaretten kurtardım.
Sonradan hoşuma gitmeyen, pişman olacağım bir işi yapmaktan kendimi alıkoydum.
Kesinlikle bir mahrumiyet de yaşıyor değilim.
Aslına bakarsanız onu izlemekten vazgeçmem o denli korkunç bir şey değilmiş.
Bunu artık tekrarlamak zorunda kalmayabilirim.
Birkaç dakika kendimi kötü hissettim ama bak şimdi içimde aldığım doğru kararın rahatlığı var.
Bunda bile hoş bir taraf bulabileceğini beklemezdim, önce şaşırdım ama şimdiden bu yeni duruma biraz alıştım.
İçimde bir şeylerin değişmekte olduğunu hissediyorum.
Bir dahaki sefere benzer dürtüye maruz kalırsam yine aynısını yapacağım, tercihimi özgürlüğümden yana kullanıp ödülümü almış olmanın tadını çıkaracağım.
"Bunların hepsini o kısacık dürtü anında nasıl düşünüp taşınabilirim ki!" itirazının elbette haklı bir yanı var.
Ama hiç gözünüz korkmasın, ilk bir kaç denemenizde olmasa bile ilerideki günlerde bunları sadece saniyeler içerisinde yapabiliyor olacaksınız. Mekanizmanın otomatikleştiğini, sürecin hızla rayına girdiğini göreceksiniz.
Çalışma:
Nasıl hissettiğimizi bilmek, dürtü anındaki duygularımızı tanımlayabilmek, onları izole edebilmenin ilk adımıdır.
Zihninizde porno izleme dürtüsünün ortaya çıktığı anı canlandırın, olabildiğince renkli biçimde.
O an yaşadığınız duyguların hepsini, bu duyguları ne şiddetle hissettiğinizi de belirterek yazar mısınız?
Comments