Yaşadığım bu anormalliğe ne neden oluyordu, bir fikrim yoktu. Kendimi bildim bileli kaygımın oyuncağı olmuştum. Hatırladığım, daha anaokulu çağındayken, annem evden bir kaç saatliğine ayrılsa benim de pencerenin önünden ayrılamamamdı. O'na ya bir minibüs çarpacaktı, ya da kötü adamlar tarafından kaçırılacaktı. Emindim, büyük olasılık eve dönemeyecekti. Bu ruh halimi açıklamama yardımcı olabilecek hatırladığım bir hayat tecrübem yoktu, sanki böyle doğmuştum. Yıllar geçtikçe, yaşamı öğrendikçe değişen tek şey kaygılarımın çeşitlenmesi oldu. Artık sadece annemi kaybetmekten korkmuyordum, başıma bin bir türlü felaketin gelmesi endişesini derinden yaşıyordum. Mahallenin kötü çocukları önümü kesip, beni aralarına alıp döveceklerdi. Sınıfta pantolonumu ıslatıp herkesin önünde rezil olacaktım. Hayranlık beslediğim kızın önünde küçük düşecektim. Okul futbol takımına alınmayacaktım, alınsam da kötü oynayıp takımın kaybetmesine neden olacaktım. Her şey beni kaygılandırıyordu; elimde olmadan deli gibi korkuyor, huzursuzluk içinde kıvranıyordum. İçinde bulunduğum anın tadını asla çıkaramıyordum. Huylu huyundan vazgeçer mi? Evlenip çoluk çocuk sahibi olduğumda kabuslar içerisinde yaşamaya başladım. Çocuğumun ertesi gün öleceği korkusuna kapılmam için iki kez üst üste öksürmesi yetiyordu. Eşim yanına çocukları alıp arabayla bir yerle gitse, zalim bir hafriyat kamyonu hepsinin sonunu getirecekti.
Bir o kadar da parasız kalmaktan, ailemin ihtiyaçlarını karşılayamamaktan korkuyordum. Bu korkuyla nefes alamıyor, dinlenemiyordum. Ne akşam dinliyordum, ne hafta sonu, sürekli bilgisayarımın başında çalışıyordum. Koskoca bir adam olduğum halde, akşam saatlerinde kapının çalmasından çocuk gibi korkardım. Beklenmedik bir anda çalan telefonum nice zamandır beklediğim felaketi sonunda haber verecek gibiydi.
Anlayacağınız daima telaşlı, gergin ve kötü bir şey olacakmış gibi hissediyordum.
Sanki dört bir yandan tehdit altındaydım.
Nafile emeklerle kaygımın kaynağını arayıp duruyordum zihnimin çöplüğünde.
Sonuç olarak beni yaşamaktan alıkoyan kaygımı sadece bir şey yaparken unutabiliyordum:Porno izlerken.
Orası geçmiş pişmanlığının, gelecek kaygısının olmadığı bir alemdi. Bu manada cennetin ta kendisiydi.
İşte ancak bu şekilde kendimi uyuşturabiliyordum her fırsatını bulduğumda.
Ne var ki bu düzenli eylemim zaten yüksek olan kaygıma zamanla zirve yaptırdı. Günahkarlık psikolojisiyle, "bakalım Allah'ın intikamı nasıl olacak?" diye düşündükçe taş kesiliyordum. Ya ailemi tümden elimden alacaktı, ya her bir çocuğumun başında korkunç felaketler gelecekti. Beş parasız, sefil duruma düşecektim. Acı hastalıklara, belalara uğrayacaktım, ölümüm dehşet verici olacaktı. İşim bitikti, ebediyyen azap üzerine azap görecektim. Anlayacağınız korkunç bir endişe girdabına kapılmıştım. Görünen o ki kaygılarım onları kendimden ayrı düşünemeyecek bir noktaya kadar içime işlemişlerdi. Tahammül edilmez kaygılarımın üzerini örtebilmek yine gün aşırı sığındığım pornografiye düşüyordu.
"Sonuçları tahmin edilemeyecek tehlikeli bir olay ya da deneyim karşısında duyulan endişe, gerginlik ve rahatsızlık hissi."
Kabaca bu şekilde tanımlanabilecek kaygının normal şartlarda bizi tehlikelere karşı hazırlıklı kılan son derece doğal ve normal bir duygu olduğuna kaçımız itiraz edebiliriz?
Bizim sorun ettiğimiz, bağımlılığımızı besleyen, karşılığında bağımlılığımızdan beslenen hastalıklı bir duygudurum hali.
Sıkışıp kaldığımız kaygı döngüsünün dürtü kontrol mekanizmalarımızı etkin biçimde harekete geçirmekten bizi alıkoyması.
Dünyanın tehditlerle dolu bir yer olduğuna inanmamız, sonunda umutsuzluğun her yeri kaplaması.
Yaygın görülen kaygı bozukluğu hastalığının bağımlılığımızla iç içe geçip yolumuza taş koyması.
Yetmezmiş gibi aralıksız maruz kaldığımız su katılmamış kaygı halini hafifletmek ümidiyle alışkanlığımıza daha da sarılmamız. Hem abartılı ve kalıcı kaygı halinin güç kazanması hem de bağımlılığın daha kökleşmesi.
Kaygımızın nasıl ya da neden ortaya çıktığını keşfedemediğimiz ve dahası onu izole edemediğimiz (etkisinden çıkamadığımız) durumlarda, istenmeyen alışkanlıklarımızın palazlanması.
Hayatımızdaki belirsizliklerin korkuyla birleştiğinde sürekli kaygı yaratması; kaygı bozukluğunun da panik ve depresyonu beslemesi.
Pek çoğumuz kaygı bozukluğu mağduriyeti çektiğimizden haberdar bile olmayabiliyoruz. Kaygı hissinin bağımlılığımızın ardına saklanması bunun ana nedeni.
Bu cümleyi şöyle de kurabiliriz: Kaygının zamanla sinsice zihnimize iyice yerleşmesinin öncelikli sebebi başımıza bela ettiğimiz alışkanlığın hakiki duygularımızla bağımızı inceltmesi hatta koparması.
Son söz:
Kaygılarımızın nasıl doğduğu, alışkanlıklarımızla beslenerek en nihayetinde kendisini nasıl sürekli kılabildiğini, bizi adeta kendisine bağımlı yaptığını fark etmek yönünde çaba harcamamız lehimizedir.
Kaygı bozukluğu mağduru olduğumuzdan şüpheleniyorsak bu bağlamda yapabileceğimiz en iyi şey bir uzmandan yardım almak olabilir. Elde edeceğimiz görece rahatlamalar bizi bağımlılığın karşısında savunmasız kalmaktan kurtarabilir.
Çalışma:
Kaygı sarmalı...
Pek çoğumuzun bu olumsuz duruma sıkışıp kalmış olması şaşırtıcı değil.
Kaygı bozukluğunun ve bağımlığın birbirlerini sınırsızca desteklediği bilmekteyiz.
Siz de bağımlılığınızı besleyen kaygı durum halinden şikayetçi misiniz?
Abartılı ve kesintisiz bir kaygı halininin pornografi alışkanlığınızı kan verdiğinden şüpheleniyor musunuz?
Comments