Bağımlılığın altında yıllar boyunca ezilmiş bireyin hayatının yönetilemez hale gelmiş olması şaşırtıcı değildir.
İhtimal, sorunlarını çözemiyor, çevresindekilerle ilişkilerinde sıklıkla tatsızlık yaşıyor, birbiri ardına krizler tecrübe ediyor, hedeflerinden de birer birer uzaklaşıyordur.
Sadece dostlarının değil, etkileşim kurabildiği insanların sayısı da azalmıştır
Önemsiz şeyler onu geriyor, en ufak ters bakış asabını bozuyordur. Kuşkudan ölecek gibidir, herkes ve herşey onu şüphelendiriyordur.
Özgüveni zedelenmiştir
Bağımlısı olduğu davranışa nispeten pek az şey yeterince tatminkar edebiliyordur onu.
Hayat, anlamdan yoksun, gün geçirmesi zor bir hapishaneye dönmüştür.
Geleceksiz ve hedefsiz kalmıştır.
Değerleri bir bir ufalanıp gitmiş, önceleri keyif aldığı basit şeyler işlevlerini yitirmiştir.
Sahil kenarındaki yürüyüşler, arkadaşlarla iki bardak çay eşliğinde yapılan sohbetler, iki satır da olsa okunan şiirler; hepsi feci sıkıcıdır artık.
Bağımlılığın elimizden çekip aldıklarından birisi minik şeylerden mutluluk elde etme yeteneğimizdir.
Talihsizlik şu ki, gün geçtikçe taze zararlı alışkanlık döngüleri ekleniyordur sanki bağımlının hayatına.
Abartılı yiyip içmeler, bol keseden para harcamalar, bilgisayar oyunları, işkoliklik gibi çeşitlilik sergileyen sağlıksız davranışların her biri başlı başına bir bağımlılık irtifasına çıkmaktadır.
Bu sentetik keyif vericilerle kısacık süreler boyunca bir tür teselli arıyor, ritüeller sona erdiğinde gerçek hayatın korkunç sıkıcılığında boğuluyordur.
Yaşamının temel amacı haz almak veya acıdan kaçmak olmuştur.
Yaşamın basitliğinden nasıl tatmin elde edebileceğini büsbütün unutan, iyi hissetme ihtiyacını çaresizce ve günden güne dozu artan biçimde, karakterinin bir parçası olmaya koyulan tahripkar "kısa yollara" gidermeye uğraşan bağımlımız durumunu hayra yoramayacağının, silkinmesi gerektiğinin farkındadır
Bağımlılığımızı geride bırakacağımız yolculukta ilk durağımız kendimize bir kimlik inşaa etme çabası.
Bunu yapmayıp yüzeysel bir yaklaşımla, körü körüne dürtülerimizi hizaya getirmeye odaklandığımızda sürdürülemez bir işe girişmiş olduk, milyon kere çuvalladık.
Bugün farklı bir yaklaşımla, kim olmak, nasıl bir insan olmayı istediğimize odaklanma hedefindeyiz.
Yılların birikimi kötü alışkanlığımız, bugünkü kimliğimiz ve kendimizi algılayış biçimimiz üzerinde muazzam etkiye sahip oldu.
Bu negatif kimlik algısını değiştirmeksizin alışkanlığımıza son vermeye girişmemiz kendi ellerimizle mücadelemizi baltalamamızla eş anlamlıdır.
Kendimize yeni bir bakış açısı geliştirmek, dönüşmek istediğimiz insanı hayal etmek ve bu hayalle bağ kurmak kalıcı başarımızın adeta önkoşulu.
İşte bu yüzden önümüzdeki günlerde atacağımız yararlı adımları, iyileşme yönündeki eylemlerimizi, sağlıklı kimliğimizin ve benlik algımızın üzerine bina etmek arzusundayız.
Kişisel vizyonumuzu, yaşamayı hayal ettiğimiz/hedeflediğimiz hayat olarak kısaca tanımlayabiliriz.
Yanlış anlaşılmasın, gerçek olamayacak ölçüde tatlı bir hayatın hayalinden bahsetmiyoruz.
Bilakis, herkesin yaşadığı, sıradan, ufak mutlulukları ve bolca sıkıntıları bulunan, tahammül edilebilir ve hakiki bir hayatın hayali.
Utanç ve suçluluk çukuruna batmaksızın...
Basitlikten, sıradanlıktan hatta "sıkıcı olandan" minik esenlikler çıkararak.
Kişisel vizyonumuzun varlığı zor zamanlarımızda (mesela dürtüler sıklaştığında) doğru kararları alabilmemizi kolaylaştıracak.
Yoksunluk krizleri yaşadığımızda, anlayacağınız en fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerde bize motivasyon sağlayacak.
Adeta bağımlısı olduğumuz davranış bizi terk ettiğinde, kendimizi kaybolmuş hissettiğimiz zamanlarda bize yol gösterecek.
Duygusal iniş çıkışlar deneyimlediğimizde bize denge verip yaşamımızın tüm yönlerini destekleyecek.
Bir sonraki aşamada değerlerimizi süzeceğiz kişisel vizyonumuzdan.
Kişiliğimizi de ayna gibi yansıtacak bu değerlerle süssüz hayatımızdan küçük sevinçler elde etmeyi hedefleyeceğiz.
Bağımlılığımızın bizden çaldığı ufak şeylerle mutlu olabilme yeteneğini yeniden kazanma arayışındayız.
Azalan iyilik hücrelerimizi çoğaltmayı, bağımlı rolünden sıyrılmayı arzuluyoruz.
Bu bağlamda aktif mücadeleye ihtiyacımız var.
Nihayetinde hayatımızı, başta bağımlığı olduğumuz davranışa ve benzeri "kısa yollara muhtaç olmaksızın" nispeten sağlıklı yöntemlerle yönetmeye gayret edeceğiz.
Nasıl bir insan olmayı hayal ettiğimiz, kendimizi nelerle mutlu hissedeceğimiz, hangi alanlarda gelişmeyi arzuladığımız vizyonumuzun temelini oluşturacak.
Bununla da kalmayacak, etkin bir vizyona ve güçlü değerlere sahip olmamız, dürtü kontrol aşamasında da bize pratik faydalar sağlayacak.
Vizyonumuzu dilediğimiz gibi belirleyebiliriz
İdeal format yok.
Yazabilecek durumda değilseniz zihninize kazıyın adeta.
Olabildiğince kişisel olsun.
Hayatımızı anlamlı kılma isteğimizi mümkün olduğunca karşılasın.
Sizi tanımayan birisi okuduğunda yaşamak istediğiniz hayatı zihninde canlandırabilsin.
Üstüne basarak vurgulamalıyız, vizyonunuz ideal, dışarıdan bakıldığında hayli havalı görünen lakin pratikte işe yaramaz, hayalci bir yaklaşımdan uzak olması gerektiği.
Kendi hayatınızın basitliğinde, sıradanlığında ve önemsizliğinde mümkün mertebe gerçekçi hedefler koyalım.
Onur 24 yaşında. Bekar. Lise mezunu.
Babasının yanında çalışıyor.
İşyerinin nakliye aracını kullanıyor.
Aslını isterseniz tüm gün hiç bir şey yapmadan öylece oturup durmak istiyor.
Pek havasında değil. Son zamanlarda herkes onu fazlasıyla huysuz buluyor.
Arkadaşlarından artık hoşlanmıyor, en son ne zaman onlarla iyi vakit geçirdiğini dahi hatırlamıyor.
Zaten arkadaşlarının her birine bir kulp takıp arasını açtı onlarla.
Ne zamandır halı saha maçlarına da gitmez oldu. Son seferinde kavga çıkarmıştı.
Adeta herkesten nefret ediyormuş gibi davranıyor.
"Kafası karışığın biri" diyor bir süredir insanlar onun hakkında.
Trafikte herkesi düşman görüyor.
En ufak şeyde korna çalıyor, bağırıyor, sövüp sayıyor.
Bu kadar küfür edebilmesine kendisi de şaşırırken, "öfke insanı kaba konuşturuyor." diye söyleniyor.
Kavga etmekten hem korkuyor hem de "bir fırsatını bulsam birilerini güzel bir benzetsem!" diye fırsat kolluyor.
Bir süredir her şeyi erteleme alışkanlığından şikayetçi. Hiçbir işi yapası gelmiyor.
Dünyanın yaşanmaya değer bir yer olmadığını sanıyor ne zamandır.
Katlanılacak bir adam olmayan babasına öfkeli, belli etmekten çekinse de.
Annesini ve ablasını da içten içe suçluyup duruyor.
Babasının yanında çalışanların her birini aptal buluyor.
İş yerinin köpeğine bile gıcık oluyor.
Trafik polisleri, taksiciler, teslimat yaptığı müşteriler... Herkes, her şey sinirlerini bozuyor.
Çatacak bir şey arıyor, sürekli ters cevap veriyor muhataplarına.
Lise yıllarındaki gibi aşık olamıyor, kızları değer verilmeye layık "temiz" varlıklar olarak göremiyor. Sevebileceği akraba bir ruh bulabileceğini sanmıyor.
Alışkanlığı bir kaç yıl öncesine kadar en büyük heyecan kaynağı idi.
Kendisini pek bir özel hissetmesine imkan veriyordu bu iş.
Ne suçluluk duyuyordu, ne de utanç.
Gizli tutuyordu ama utanmıyordu da.
Ne de olsa genç bir erkekti.
Her erkek gibi o da bu işi yapıyordu, yapması gerekirdi.
Ama iki yıldır işin rengi değişti, uğursuz bir şeyler döndü.
Önceleri istediği zaman, istediği kadar yapardı.
Son zamanlarda sanki mecbur kalırcasına başlıyor, alışkanlığını tekrarlamadan gün geçiremiyordu.
Aniden gelen güçlü izleme dürtüsü uygunsuz ortamlarda utanç verici haller yaşamasına yol açıyor, mahcubiyetten yüzünü kızartıyordu.
Bir kaç kez kendisini iş yerinin tuvaletine kapatırken buldu. Bundan epey rahatsız .
Üstelik davranışları adeta evrimleşiyor, daha karmaşık hale geliyordu.
Eskiden odasına kapanır işini görürdü.
Şimdi birkaç saat avm de dolaşıp kendisini heyecanlandıracak manzaralar arıyor, sonra tuvalete gidip bir solukta porno eşliğinde kendisini tatmin ediyordu.
Üstelik çok ileri gitmeye, daha "sapıkça" şeyler izlemeye başlamıştı.
Süreç ağır ağır, adım adım gelişmiş, sanki artık iradesi kaybolmuş, işin tadı kaçmıştı.
Birkaç kez uzak durmaya azmetti ama boyunun ölçüsünü alması fazla uzun sürmedi.
Bir de ayıplarını örtbas edebilmek için sık sık yalan söylemek zorunda kalırken buluyordu kendisini
Görünüşe göre ailesinden, çevresinden edindiği değerleri bir mirasyedi gibi harcamıştı.
Birkaç kez yardım istemeyi düşündü ama bu konuyu konuşacak, içini dökecek ne kimsesi vardı ne de kime, nasıl gidebileceğini biliyordu.
Bir şeyler yapması, hiç vakit geçirmeden yapması gerekiyordu
Ümitle baktığı geleceği ile ilgili ilk kez karamsardı artık.
Birisini sevmek, evlenmek, tüm Karadeniz'i eşiyle gezmek gibi hayaller kurardı.
Eskiden çocukları hayli severdi, "ilerde çok çocuğum olacak" derdi.
Hayal bile kuramaz olmuştu artık.
Yıllardır kendi elleriyle yaptıklarının sonuçları tek tek önüne seriliyordu.
Onur'un örnek vizyonu.
Üzerinden uzun vakit geçmiş olmasına rağmen, 14. yaşını hatırladı.
Hayatının en güzel zamanlarını yaşamış, harika bir yaz geçirmişti.
Umutla dopdoluydu, her şey ona mutluluk veriyordu.
Sabah olduğunda ayrı, akşam olduğunda ayrı bir seviniyordu.
Uykuya dalarken harika rüyalara dalmanın heyecanında, uyanırken sevinç dolu bir günün çoşkusundaydı.
Yağmurun yağması onu keyiflendiriyor, güneşli hava neşelendiriyordu.
Annesinin gülümsemesi, dedesinin başını sıvazlaması, kuzenlerinin onunla şakalaşması hepsi birer mutluluk kaynağıydı.
Herkesi seviyordu, herkes de onu seviyordu.
Günü birlik yayla gezileri, piknikler pek bir keyif vericiydi.
Onur hayatını yeniden kazanmaya kesin kararlıydı.
Sevmeyi ve sevilmeyi özlemişti.
O mutluluk dolu çocukluk günlerinde atılan tohumların tekrar yeşerebileceğine inandı.
Umudunu ve mücadele azmini yitirmemeye söz verdi.
Bana asla yakışmayacak davranışlarımı sürdürmemek uğruna sorumluluk alabilirim.
İyi ve değerli birisi olduğumu biliyorum; Bu yaşadıklarımı geride bırakıp kendimi yeniden kıymetli ve sevilmeye layık bulduğum günlerdeki gibi olabilirim.
Başta annem, babam ve ablam olmak üzere yakın akrabalarımı sevmek, onlara hürmetli olmak istiyorum. Onlar kusurlarına, eksikliklerine rağmen benim ailem; beni oldukça seven ve bana değer veren insanlar. Özellikle annem ve ablam ile ilişkimi güçlendiriyorum.
İnsanlara saygı gösteriyorum. Onları küçümsemek, hor görmek için değil, saygı göstermek için sebep arıyorum. Mütevazi oluyorum, kendimi beğenmemi ve kibirli olmamı gerektirecek hiçbir sebebim yok.
Arkadaşlarımla aramı düzeltiyorum. Onlar yığınla kusuru olan delikanlılar ama bayağı güzel günlerimiz oldu. Onların dostluklarını önemsiyorum.
Karşı cinsi sadece cinsel bir eşya gibi görmüyorum. Onların kişiliklerine, insanlıklarına saygı duyuyorum.
İyi bir insan oluyorum, işlerimi düzgün yapıyorum, çok çalışıyorum ve sevebileceğim birisiyle evlenip aile kuruyorum.
Çok seveceğim eşim ve çocuklarımla mutlu günlerimi tekrar yaşamayı istiyorum.
Onur'un geleceğinin nelere gebe olduğunu merak ediyor olabilirsiniz.
Kim bilir, böyle bir kişisel vizyon ortaya koyarak kendi tahminlerini de dahi aşan bir değişimin ilk adımını atmıştır.
Çalışma:
Bir bağımlılık mağdurunun ortaya bir vizyon koymadan yola çıkması, net bir amacı ve hedefi bulunmaksızın ilerlemesine benzer.
Sizin yaşamak istediğiniz sıradan, basit, gerçekçi, içerisinde bağımlılık barındırmayan bir hayata dair vizyonunuzu kısaca yazar mısınız?
Kişisel vizyonumuzda ihtiyaç duyacağımız derinlik boyutunu sağlayan değerlerin varlığına özellikle dikkat edelim.
Comments