Haddimiz olmayan bir alanda konuşurken fazlasıyla düşünüp taşınmak zorundayız.
Bu bilinçle pornografi bağımlılığından kurtulma arayışındayken bir yandan da psikolojik hastalıklarla savaşanlar hakkında bir kaç söz söylemek durumundayız.
Ne yazık ki bağımlılığa eşlik eden bir psikolojik hastalık insanı genellikle tüketen bir süreçtir.
Bu ikisinin (rahatsızlığımız ile bağımlılığımız) etkileşim halinde olduğunu, birbirlerinden beslendiklerini, birbirlerine kol kanat gerdiklerini düşünmemiz yerinde olacaktır.
Depresyon başta olmak üzere ruhsal sorunlarımız neticesinde düşen enerjimiz sıklıkla negatif duygulara maruz kalma olasılığımızı yükselterek pornografi izleme ritüellerine can verebilir.
Belirtmeden geçmeyelim ki içimizde "başarı" oranının en düşük seyrettiği grup bağımlılıklarına ağır bir mental rahatsızlığın eşlik ettiği insanlardır.
Bununla birlikte pornografi bağımlılarının zamanla sanki depresyona da bağımlı görünmelerinin sorunları çok daha karmaşık bir hale getirdiğini söylemek durumundayız. Hatta ritüeller sona erip çok daha yaşanabilir bir hayata kavuşan eski bağımlıların depresyonda olmamaktan rahatsızlık duyup, kendilerini "suçlu" hissettikleri, bir süre sonra "kurtuluşu" bağımlılığa geri dönmekte buldukları görülebilmektedir.

Genetik yatkınlığımızın bağımlılık geliştirme olasılığımız üzerinde hatırı sayılır bir etkiye sahip olduğu veya bir takım mental rahatsızlıkların dürtü kontrol problemlerine yol açabildiği sır değil.
Örneğin depresif olmanız sizi porno izleme dürtünüze karşı elbette daha çelimsiz kılıyor. Veya bipolar, borderline bozukluk, şizofreni gibi hastalıklardan muzdarip olanların cinsellik ile ilgili dürtülere karşı daha savunmasız kaldıkları biliniyor.
Anlayacağınız muhtemel psikolojik hastalığımız bağımlılığımızı besleyen ana damar durumunda bulunabilir.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: durdurmakta zorlandığımız porno alışkanlığı mağduruyken bir de psikolojik hastalık teşhisi aldıysak tedavi olabilmek için elimizden gelen çabayı göstermeliyiz. Apaçık olgulara rağmen hastalığımızı hiçe saymak, hafife almak, tedaviyi ihmal etmek, bağımlılığımızla mücadele bağlamında tastamam hatalı bir yaklaşım olur.
Dahası, öğrendiklerimizi uygulama zemini bulamamamız, bağımlılığa karşı çaba harcayabilecek enerjiden yoksun oluşumuz, okuduğumuzu anlamakta zorlanacak, konsantre olamayacak, değerlerimiz üzerinde çalışamayacak durumda bulunmamız, zihnimizin okuduklarımızı aklımızda tutamayacak kadar bulanık olması, basit dürtülerimize dahi set çekemememiz tedavi arayışında olmamız gerektiğine yönelik ikazlar biçiminde algılayabiliriz.
Lakin bazen de büyük bir yanılgı içerisinde olabiliyor, psikolojik rahatsızlığımız için aldığımız tedaviyle pornografi bağımlılığımıza karşı verdiğimiz mücadeleyi eşitleyebiliyoruz. Örneğin tek başına depresyon tedavisi alıyor olmamızın pornografi bağımlılığını bütünüyle ortadan kaldıracağını varsayarak aşırı iyimser bir yaklaşıma kapılabiliyoruz.
Sözün kısası, bağımlılığımız muhtemel mental rahatsızlığımızı iyice alevlendirmek için pusuda bekliyor, hastalık semptomlarını daha da görünür kılarken aldığımız tedavinin etkisizmiş gibi görünmesine de neden olabiliyor (veya tedavi kalıcı olmuyor). Buna karşın, kökünde bağımlılığımızın yattığı, pornografi bağımlılarına mahsus bir takım semptomlar hatalı teşhisler almamıza yol açabiliyor. En azından genel hatlarıyla böyle oluyor.
Ailemiz delileri ile meşhurdur. Sırf ailemiz mi, "şehrimiz" demeliydim. Koskoca ülkede deli hastanesine sahip birkaç şehirden birisi olmakla övünürüz. Önceki nesillerdeki delilerimizi dedemden dinlemişliğim vardır ama son dönemdekileri kendi gözlerimle gördüm.
Amcamdan mı başlasam?
Bundan yirmi küsür öncesiydi, aynı odada yanımızda ikimizden başkası bulunmuyorken, birdenbire hayali birisiyle hararetle konuşmaya başlar, sanki muhatabını bir şeylere ikna etmeye çalışırdı.
Elleri kolları oynar, sadece konuşmasıyla değil beden diliyle, jestleri ve mimikleriyle benim çocuk yaşımda henüz görmeye başlamadığım birileriyle iletişim kurardı.
Gerçek insanlara ise pek yüz vermez, en iyi ihtimalle tek kelimelik cevaplarla geçiştirirdi onları.
Sonradan annemden dinlemiştim, lise yıllarında daha normal biri gibi göründüğünü, bir hastalık belirtisi göstermediğini...
Anneme sınıfındaki kızların fotoğraflarını gösterir, hangisine evlenme teklif etmesi gerektiği sorarmış.
Kuzenimden duyduğuma göre amcam erken yirmili yaşlarından itibaren onlarca kez elektroşok tedavisi görmüş bir daha da dikiş tutturamamıştı.
Hayır, babamı anlatmaya zor tahammül ederim!
Acı çektiğimi sanmayın sakın, gülmekten kendimi alamıyorum.
"Kolumu ye!" şakasını halen bu yaşımızda yaparız.
Annemle tartışırlarken, kızgınlıktan söyleyecek bir şey bulamayıp "kolumu ye hakaretini" Türkçemize kazandırmıştı.
O varlık içinde batırdığı işlerin haddi hesabı yoktu, en basit işte muvaffak olamazdı.
İyiydi, naifti ama budalalığı herkesin dilindeydi.
O'nunla bir kaç dakika konuşmanız, herhangi bir konuda fikrini sormanız yeterliydi tuhaflığını anlamak için.
Yarım akıllı sayardınız onu en hafif tabirle.
Mercedesi'ni satmaya teşebbüs ederken başına gelenler eğlence meclislerine konu olmuştu.
Asla doktora gitmemiş, tedavi olmaya kalkışmamıştı.
Koskoca Ali Ağa'nın bir oğlu zaten tam kafadan kontaktı, diğer oğlunun da deli hastanesinin müdavimlerinden olması ailenin kaldırabileceğini bir şey değildi.
Babamım amcasının üç oğlu da birbirlerinden değişik tiplerdi. Mal paylaşma meselelerinden bir gün öz babalarının arabasının camlarını indirirlerdi, bir gün evinde yalnız annelerini korkutmak için kapısını sopalarla döverlerdi. Ertesi gün de kendi aralarında birbirlerine girerlerdi.
Belki beni, benim olası deliliğimi merak etmişsinizdir, bahsedeyim. Gerçi kendi anormalliklerimi uzun uzun anlatarak vaktinizi almayacağım, daha çok "sizleri ilgilendiren" tarafımdan biraz söz edeyim istiyorum.
Acayip zengin bir aileden geliyor olmamdan, erken gençlik yıllarımda kendimi şanslı görürdüm ama beni hayatta avantajlı kılacak genlere sahip olmadığımı çok geçmeden anlamıştım.
Eğer bir insanın seks bağımlısı olmaya meyilli doğabileceğine, yarı çocuk yarı sapık olabileceğine inanmıyorsanız önce beni bir dinlemelisiniz.
Çocukluk yaşlarımda ısrarla gördüğüm rüyalarda ne vardı dersiniz?
Tuhaftır, bir yatakta deliler gibi sevişen bir erkek ve bir kadını görür dururdum.
Nasıl olabildi bu, bugün bile anlayamıyorum.
Daha evlerde televizyon bile bulunmuyordu benim çocukluğumda, böyle bir şeyi nerede görmüş olabilirdim?
Görülmüş şey değil, sadece anaokulu yaşındayken yaşıt komşumun kızıyla her fırsatta öpüşür durur, dakikalarca sevişirdik.
Şimdi aynı yaşlarda bir velet gördüğümde arsızca göz kırpıp "seni yaramaz senii!" dediğimde sadece aptalca yüzüme bakıyor.
Benden başka o yaşta aynı işleri yapabilen bir çocuk dünyaya yoktur gibime geliyor.
Ne derler, "küçükken öğrenilen şey en iyi öğrenilendir."
Herkes bana çocuk muamelesi yaptığı halde ben kadınları arzular, onları hayal eder dururdum.
Geç bile kalmıştım on üç yaşımda açık saçık dergilere ulaştığımda.
Dizginlenemez bir merakla saatler boyu dergiler, kasetler, gazeteler ne bulursam bakıyor, izliyordum.
Elime deli para geçiyordu, başta dedem sağ olsun herkesten bol harçlık topluyordum.
Nereden bilsinler daha on altısındaki delikanlının o yaşta gittiği hayat kadınlarını finanse ettiklerini.
Zihnimden kadınları on dakika olsun çıkaramazdım.
Dedemin ısrarıyla bir seferinde cumaya gitmiştim de, hutbenin ortasında zor atmıştım kendimi dışarı, çarpılmamak için.
Yaz aylarını iple çekerdim, tahmin edeceğiniz sebeplerden günlerimi plajlarda geçirirdim.
Üniversite seçimimi yaparken dahi hangi kampüsün daha "elverişli" olabileceğini araştırıyordum.
Kendimi epey sağlıklı, özgüvenli hatta şanslı buluyordum. Evet, olabildiğince şanslı.
Pek az delikanlı benim kadar hayatın "nimetlerinden" faydalanabilirdi.
"Ben niye bu kadar şanslıyım?!" şarkısının hem sözlerini yazmış hem de bestesini yapmıştım.
İşte bu halde mutluluk trenine atladığımı sanıp dururken yirmi yaşıma geldiğimde her şey ters yüz oldu, feleğim şaştı.
Birkaç ayda ağır bunalıma girmiştim, hayatım kaymıştı adeta.
Ah vah ederek kendi başıma doktora gitmeye başladım, iki yılı aştı bana bipolar teşhisi koymaları.
Hastalığım, rezil çocukluğumu, daha o yaşta adeta bir bir seks bağımlısı olmamı izah edemiyor olabilir, haklısınız. Sahi ne izah ediyor o zaman, biriniz bana gerçeği anlatabilir mi?
Çalışma:
Zorlayıcı pornografi alışkanlığı mağduru olduğunuz halde bugüne dek bir mental rahatsızlık teşhisi aldınız mı?
Bağımlılığınızın bir hastalık tarafından canlandırıldığını ve hayatta tutulduğunu düşünüyor musunuz?
Comments