Sırası gelmişken söyleyelim, içimizde en samimi, en çalışkan olanımızın dahi bir gün gözlerini açıp "ben ne halt ediyorum?" demesi olmayacak bir şey değil.
Tüm iyi niyetlerimize karşın, geçiçi bir "rahatlama" uğruna kendimizi eski yıkıcı davranışlarımızı tekrarlar halde bulduğumuzu düşünelim.
Buyük olasılıkla geçmişten gelen bir ritüeli tekrarlıyor olacağız. Belki de ilk kez teşebbüs ettiğimiz ama yine yüzleşilmesi gereken sonuçlar doğuracak yeni bir davranışa kalkışacağız.
Bir şekilde gözlerimizi bu durumda, "yoldan çıkmış" halde açarsak bizim adımıza işlerin berbat bir duruma sürüklenmemesi amacıyla atmamız gereken adımlar olacaktır. Mevzimizi koruyarak, bir an evvel lehimize olacak bir yola tekrar girmemize imkan verecek, basit bir pişmanlığın ötesine geçecek adımlar...
Olup biteni vahvahlanarak seyretmek yerine mikrobun yayılmasının önüne geçmek, en azından kendimizi diri tutabilmek, çökmemek için…
Yenilgi psikolojisine girmek, kendimizi başarısızlıkla yaftalamak şöyle dursun mücadeleye daha azimli ve kararlı devam edebilmemiz için.
Muhtemel bir yoldan çıkma halinde çelişkili, katman katman duygular gün ışığına çıkabilir. Nereden bakarsak bakalım, bu kaygan zeminde ilk yapılması gereken duygularımız bağlamında yeniden denge kazanmak olmalı.
Duygularımız hakkında iki temel noktayı kavramış olmamız gerekiyor.
Duygularımızla yaşamayı ve onlarla savaşmamayı öğrenmemiz gerektiği.
Bastırılan, savuşturulan duyguların tekrar tekrar kendilerini hissettireceği.
Böyle bir dönemde kaygı, öfke, hayal kırıklığı, üzüntü, şaşkınlık başta olmak üzere pek çok "negatif" duygunun günler, haftalar boyu üzerimizde yağıp gürleyeceğini bekleyebiliriz. (Yenilgi duygusunun hedefini şaşırmış bir saldırganlığa dönüşmesi bizi şaşırtmalı.) Pek çoğumuz bir refleks gösterircesine bizi kuşatan bu duygulardan kaçmak isteyeceğiz.
Lakin görmezden gelmememiz gereken, bu tip bir yola girmenin bizi yine bağımlılığın insafına bırakacağı, ritüelleri besleyeceği. Bunun nedeni açık ve basit.
Dün olduğu gibi bugün de, zihinsel yazılımımızda kayıtlı, kendisinden medet umabileceğimiz, olumsuz duygulardan en "etkili" kaçış mekanizması nedir dersiniz?
Bağımlısı olduğumuz porno izleme ritüeli, hiç kuşkusuz.

Durum buyken, yüzleşilmemiş "korkunç" duygular bombardımanı altında kaldığımızda eski yerleşik ritüellerimiz fırsatı tepe tepe kullanacaktır.
Türkçesi, gerçek duygularımızdan bihaber olmanın bizi sürükleyebileceği yer bağımlılık çukurundan başka bir yer değildir.
Zaten çoktan anladınız ama biz yine de söylemiş olalım, kendimizi berbat hissediyorsak ve bu halimize yol veren duygularımızdan kaçmaya çabalıyorsak aslında maharetle yaptığımız tek şey kendimizi bağımlılığımız kucağına sürüklemek oluyor. "Çekilmez" duygularımız kararlarımıza, davranışımıza yön veren ana unsur olmaya koyuluyorlar.
Sözün kısası, geçmişi bağımlılık derecesinde alışkanlıklarla dolu bir bireysek kendi adımıza yapabileceğimiz muhteşem bir iyilik duygularımızla samimi iletişim; onlardan korkup kaçmamak, hatta mümkünse ayrım gözetmeksizin onların bütününe kucak açmak.
Duygularımız ne kadar "korkunç" görünüyor olursa olsunlar esasında o kadar korkunç olamayacaklarını keşfetmek.
Netice olarak, yoldan çıktığımızı düşünüyorsak, bu halimizde sorumluluk almanın ilk adımı duygularımızla yüzleşmek olacaktır. Kendimizi belki haftalar boyunca "kötü" hissetmeyi kabullenmektir.
Bir yandan "olumsuz" duygularımızı güzellikle misafir edip onları yolcu edeceğimiz günleri sabırla beklerken bir yandan da onların yerini alacak daha pozitif duyguların hazırlığına girişebiliriz.
İşte bu hazırlığın en kestirme yolu iyileşme çabalarımıza yönelik temiz bir sayfa açmak ve vakit kaybetmeksizin vizyonumuza ve vizyonumuzun etrafında kümelenen değerlerimize sadakatimizi yenilemek olacaktır. Sağlıklı ve kalıcı biçimde daha pozitif bir ruh haline bürünmemiz, fırtınalı sulardan sakin sulara yol almamız adına derhal değerlerimizi yeniden mercek altına alabiliriz.
Değerler listemizi yeniden gözden geçirebiliriz. Yeterince pozitif katkıda bulunamayan , idealize edilmiş, belki işlevsiz oldukları sonradan fark edilenleri eleyebiliriz. Tecrübe kazanmış olarak, daha işe yarar, daha pratik eklemeler yapabiliriz değerlerimize. Bu bağlamda kendimize kısa süreli, somut, ulaşılabilir hedefler koymak bu zor dönemde işimize yarayabilir.
Sorulması gereken sorular arasında şunlar bulunabilir:
Ayağımız nasıl kaydı, nasıl bu noktaya geriledik?
Hangi noktada değerlerimizle koptuk?
Hangi hatalı kararları verdik?
Hangi adımlar bizi buraya yavaş yavaş taşıdı?
Neleri daha doğru yapabilirdik?
Hangi dersleri çıkarabiliriz?
Başımıza neler gelebileceğinin apacık göstergeleri burnumuzun dibindeydi de biz bunları görmezden mi geldik?
Olumsuz gelişmeler karşısında çöküntü yaşamam, umutsuzluğa kapılmam, çünkü önceden kötü ihtimale kendimi hazırlamış olurum.
Yine de, neler olduğunu anladım diyebilmeyi isterdim.
Durabilmeyi istemiştim, istediğim de olmuştu.
Bağımlılığım sanki alıp başını gitmişti.
İşler rayındaydı aylardır, ipin ucunu kolay kolay bırakmam diyordum ama sanki bir haftada her şey tersine döndü.
Özgürlüğün tadını alır almaz, halimi unutur göründüm.
Rehavet, kör olasıca rehavet.
Ne düşüncelerimi odaklamayı sürdürdüm ne de duygularımı izole etmeyi.
Duygularım sinsice her bir kararım üzerinde hakimiyet kuruyordu.
Görünüşe göre duygularımı maharetle örtbas ediyordum.
Değerlerimi unutmuş görünüyordum, düşüncelerim karman çorman olmuştu.
Sanki geçmişimden öyle bir kaçıp gizlenmiştim ki beni bir daha asla bulamayacaktı.
Burnumun ucunu görmez bir halde gerçeklikten kopmuş gibiydim.
Üstelik kendimi "iyileşmiş" görüp, hak etmediğim bir paye yüklenmiştim.
Birbirlerine benzeyen aylar ağır ağır geçti.
O eski amansız günlerden elle tutulur bir hatıra kalmamışa benziyordu.
Lakin bağımlılığımın peşimi bırakmaya hiç niyeti yok gibiydi.
Temennilerimi gerçek sandım oysaki gerçek olamayacak kadar güzellerdi.
Uyarılar şüpheye meydan vermeyecek kadar gürültülüydü, yine de göz ardı ettim.
Kendimden memnun değildim, utanç ve suçluluk duyuyordum, dürüstlükten taviz veriyordum.
Tatmin edilmemiş arzularım günden güne büyüdü.
Belki de mutluluğu israf etmekten korkup, bir kısmını ilerisi için saklamak istemiştim.
Herşey olması gerektiği gibi sonuçlandı, dağıldım.
Belli ki sağlıklı bir hayat çantada keklik değildi.
Dediğim gibi, kendimi bunun olabileceğine hazırlamıştım.
Kazanamamıştım belki ama hezimete de uğramamıştım, halen sapasağlam ayaktaydım.
İyi tarafından baktım, yaşadığım kriz aslında yüzüme ayna tutmuş, bütün kusurlarımı görebilmemi sağlamıştı.
Ne kendime ne de hayata karşım tavrım değişti, yeni bir motivasyonla yola koyuldum sadece.
Durup düşüncelerimi toparlayıp taze bir başlangıç yaptım.
Bir hayaletmişçesine üzerime üzerime gelip beni kokutmaya çalışan duygularıma aldanıp kaçmadım.
Buyur edip içeri aldım onları, yüzyüze geldim hepsiyle.
Beni bağımlılığımdam uzak tutacak bir hayat yaşamayı ana hedefim yapmaya önemsemeye karar verdim.
Hatalarımı yazdım, teker teker üzerlerinde düşündüm.
Bir daha tekrarlamamak adına akla yatkın bir eylem planı yaptım.
Ölümcül yanlışımı da buldum çok geçmeden, kendim hakkındaki en bariz gerçeği de görebildim.
Hayatım mükemmel iklimi aramakla geçiyordu.
İçinde bulunduğum anda yaşamayı terk edip geçmişin pişmanlıklarına ve geleceğin kaygılarına gömülmüştüm.
Kendime gerçekçi bir gelecek vizyonu tasarladım.
Hiç havalı görünmese de beni sıradan, önemsiz, mütevazi bir insan yapabilecek değerlerimi tekrar yazdım.
Bir türlü tamir edemeğim özsaygımı başa yazdım.
Attığım temel üzerine binamı inşa etmeyi sürdürdüm.
Comments