top of page

ZORLAYICI RİTÜEL ZİNCİRİ

Zorlayıcı ritüeller:

Yeterince uzun süre (muhtemelen yıllar, belki aylar) boyunca tekrarlanan, yinelenme olasılığı belirdiğinde kuvvetli rolü oynayan duygular vasıtasıyla bizi zorlayan davranışlar örüntüleri.

Zorlayıcı ritüelimize iliştirilmiş duyguların ölçüsüzlüğünü hafifletmenin, dahası bu duyguları olabildiğince izole etmenin peşindeyiz.

Doğal, kendimizden bir parça, karşı konulamaz, kontrol dışı bir davranış silsilesi şeklinde algıladığımız ritüeli,


mevcut algımızla taban tabana zıt bir yaklaşım sergileyerek;

bizim dışımızda/bizden ayrı, kişiliğimize ait olmayan, hastalıklı, frenlenebilir, mekanik bir süreç halinde görebilmeyi hedefleyeceğiz.

Nihayetinde, sergileyeceğimiz davranışın getireceği kısa süreli rahatlamayla, yol açacağı uzun süreli zararları tartıp, rasyonel bir karar verebilmeyi öğrenmeyi amaçlıyoruz.


Dikkatimizi çekmiş olabilir. Zorlayıcı ritüele başlamadan evvel kendimizi hangi duyguların içerisinde bulursak bulalım, ritüel süresince kendimizi o an olduğumuzdan belirgin daha iyi hissedeceğimizi tahmin ediyoruz.


Bu iyi hissetme beklentisi (kaynağı zihinsel yazılımımız) bizi zorlayıcı ritüele güçlü biçimde motive eden olgu.


Yaptığımız seçimin bizi nasıl hissettireceğini tartıyor, buna uygun olarak -çoğu zaman idrak etmeksizin -bir karar veriyoruz.

Elbette tüm bunlar, değerlerimizin/sınırlarımızın karar verme sürecinde göz önünde bulundurulmadığı durumlarda geçerli.

Zira seçim yapma anında duygularımızla özdeşleşmekten kaçınıp, değerlerimizi referans almamız, lehimize olacak kararlar vermemizi de mümkün kılabilir.


Zorlayıcı ritüele dair altının çizilmesi gereken noktalardan birisi de şu:


Ritüele başlama imkanı belirdiğinde, dürtüler karşımıza dikildiğinde duygularımız aklımızı gölgede bırakıyor; sağlıklı ve sağduyulu seçimler yapamaz oluyoruz.

Ritüel sırasında sanki büyülenmiş gibiyiz, ta ki ritüel sona erene dek.

Ancak sürecin tamamlanmasının ardından "kendimize gelebiliyoruz."

Yoğun duygularımızın etkisinden kurtulup mantıklı düşünebilmeye başlıyoruz.

Amacımız işte bu "çaresizliğin" gerçek yüzünü görebilmek.


Dürtü anında zıvanadan çıkmış duygulara maruz kalacağımızı biliyor olacağız ama aynı zamanda bu duyguları izole edebileceğimizi, duygularımızın gücünün sınırlı olduğunun da farkına varacağız

Tekrarlanıp duran ritüele karşı değişik bir tutum geliştirip, onu kişiliğimizden ayrı tutmaya çabalayacağız.

Yani, onu içimizden, bizi biz yapan doğal bir hal olarak değil, bize ait olmayan, fazlasıyla tekrarlandığından coşkun duygular yaratma konumuna erişen bir hastalık gibi değerlendireceğiz.

Duyguların etkisinden özgürleşebildiğimiz anlarda seçimimizi, değerlerimizi/sınırlarımızı göz önünde bulundurarak yapacağız.

Adına zorlayıcı ritüel dediğimiz davranış zincirinin pekala zorlayıcı olmayabileceğini yaşayarak öğreneceğiz.

Dürtü baş göstermeden çok önce yapacağımız hazırlıkla belirleyeceğimiz aksiyon planlarımızı, ritüelin başlamak üzere olduğunu fark ettiğimiz an devreye sokacağız.



Zorlayıcı ritüellerle alakalı son sözümüz şunlar olsun:

Değerleri tahrip olmuş, sınırları görünmez olmuş; eylemlerini, seçimlerini büyük oranda duygularının etkisinde kalarak gerçekleştiren bir bireyin, hayatının tek değil, çok sayıda zorlayıcı ritüelin (zorlayıcı ritüel zinciri) hakimiyeti altında bulunduğu tahmininde bulunabiliriz.

Bu durumdaki bireyler için kötü senaryo, bağımlılıkları olmaksızın kendilerini "normal" hissedememeleri. Sonuçları ne olursa olsun, ölüm de olsa ucunda, hem kendilerinin hem sevdiklerinin yaşamları zarar da görecek olsa, onlar ritüeller arasında sıkışıp kalmaları. Ritüellerin yokluğunda hayatlarında anlam bulmakta zorlanmaları.

Bir şeyleri isteyip elde edecekler, kısa bir süre tatmin yaşayacaklar, bu tatmin hızla sıkıntıya dönüşecek, ardından mutlaka bir sonraki istiyorum gelecek (zira arzuyu doyurarak duygular yatışmıyor, rahatlama olmuyor.)


Onlar için öyle bir gün gelebilecek ki, zamanlarının çoğunu sadece duygularını hesaba katarak, o an nasıl, ne ile iyi hissedeceklerini kafalarında tasarlıyorlarsa, o şekilde yaşayıp aceleyle can sıkıntısını gidermeye çalışacaklar.


Bütün süreç otomatik vitese geçmiş gibi gelecek, saatler hızla akıp gidecek.


Düşünmeleriyle yapmaları bir olacak.


Üzerinden her geçildiğinde biraz daha derinleşen yürüyüş patikası gibi yinelendikçe ritüeller belirginleşecek.


Tam manasıyla birer bağımlı olan bu bireyler dürtülerinin "hayret verici gücü" karşısında boyun eğecekler, istem dışı biçimde hem haz hem acı veren ritüeller arasında gidip gelecekler.

Sonsuz arzu döngüsünde (arzu, anlık tatmin, can sıkıntısı sonra daha fazla arzu) trajik biçimde hapsolup çıkmaza saplanacaklar.


Burunlarının ucunu görmez duruma gelip gerçeklikten kopacaklar.


Kendilerini kurtarmaya çalıştıkça sadece kaderlerini mühürleyecekler.


Batan bir gemi gibi dibe inecekler.


Ta ki kan donduran bir felaket yaşayana, travmatik bir durum onları kendilerine getirene dek.


Gündüzleri kararana, uykuları uyku olmaktan çıkana dek.


Yaptıklarının sonuçları gelip boğazlarına kadar dayanana dek.


Zaten kör topal giden hayatları çökene dek.


Kendi sorumluluklarını üstlenmeye ikna olana dek.


Ama o gün gelene kadar zorlayıcı ritüeller daha da güçlenecek, daha da yerleşik hale gelecek. Gün be gün insani hassasiyetleri biraz daha silinecek.



Karakterimiz 50'li yaşlarında dar kafalı, ruh fakiri bir adam. Bir de insafsızca kurnaz.

Sadece menfaatleri üzerine yaşamaya, her ne ile iyi hissediyorsa, onu yapmaya alıştırmış kendisini erken yaştan itibaren.

Bu halini gurur vesilesi olarak görüyor. Akıllığının ve uyanıklığının bir gereği olduğuna ciddi ciddi inanıyor.

Vicdanı körelmiş, ahlâken çökmüş, hiçbir değer tanımayan, kin dolu ve saldırgan bir tip.


Sahibi olduğu fabrikada yüzlerce insan çalışıyor.

İş hayatın içerisinde adeta bir yarı-tanrıyı oynuyor ama patron kimliğinden sıyrılıp sıradan bir insana dönüştüğünde, kendisini değersiz bir zavallı gibi hissediyor.

İş yerinde herkes onun gözlerinin içine bakıyor.

O gün neşeliyse çalışanları da neşeli gibi davranıyorlar.

O'nun keyifsiz olduğu bir ortamda kim gülümsemeye cesaret edebilir?

Gülüp geçilecek birer saçmalıktan ibaret fikirlerinin büyük bir ciddiyetle dinlenmesinden keyif alıyor.

İş yerinde incir çekirdeğini doldurmayacak detaylarla bile ilgileniyor.

Kimseye güvenmiyor, kimseye yetki vermiyor.

"İmkanları olsa beni iki günde batırırlar" diye düşünüyor çalışanları hakkında.


Arada bir çileden çıkıyor. Bağırıp çağırıyor, terör estiriyor.

Bunu yapmaktan vahşi bir zevk alıyor.

İnsanların üzerinde kullanabildiği güç onu kendinden geçiriyor.

Sabah gözünü açar açmaz iş ile uyanıyor, akşam iş düşünerek uyuyor.

Devamlı büyük stres ve kaygı altında yaşıyor. Başarılı bir işadamı olmanın alameti farikası olarak görüyor stres ve kaygısını. Onlar olmadan sıradan ve önemsiz bir insana dönüşeceğini düşünüyor. Ara sıra kendisini kaygı yaratan düşüncelerden kurtarmaya çalışırsa, daha da fazla kaygılanıyor.


Birazcık nezaket kuralları da öğrenmiş, menfaati gerektiyorsa beceriksizce rolünü yapmaya çalışıyor.

Anlayışlı, ilkeli, değerleri olan bir iş insanı rolünü oynamaktan ayrı bir haz alıyor.

Oysa herkes onun değer yargılarından mahrum, sadece anlık menfaatlerini takip eden çekilmez biri, aynı zamanda kötü bir aktör olduğunun farkında.

Menfaati için yapabileceklerin sınırlarından kendisi de emin değil.

Her iş günü defalarca kendisiyle çelişiyor, tutarsızlık gösteriyor.

Menfaat kokusu aldığında, heyecanla ikiyüz maskesinden en uygun olanı hızla takıyor.

Menfaatleri kaybolduğunda nahoş, maskesiz yüzünü göstermekten çekinmiyor.

Karşı koyamadığı şeylerden birisi durmaksızın yemek.

Her türlü abur cubur, ama özellikle tatlılar ve hamur işleri favorisi.

Her fırsatta, toplantı, iş gezisi, iş yemekleri; durmaksızın yerken kim karışır keyfime diyor.

Canı sıkıldığı için akşam 11:00 evdeki hizmetçiden tatlı pişirmesini isteyebiliyor.

Karakterimiz aynı zamanda bir pornografi bağımlısı.

İkili bir yaşam sürmenin eşsiz hazzını yaşıyor.

Tek bir gün geçiremiyor izlemeden. Ofisinde, evinde, fabrikada...

Bazen bir toplantı esnasında geliyor dürtü.

Sigara içme bahanesiyle mola verip ofisine geçiyor.

İş gezilerinde çıktığında konakladığı otel odaları, porno izlemek için favori mekanları.

İş düşünmeye ara verdiği anlarda en sık yaptığı şey hayal aleminde yaşamak.

Göz kamaştırıcı hülyalar hücum ediyor zihnine. Kendisi uydurup, kendisi inanıyor.

Sektörün en büyükleri onu, onun başarılarını, onun şirketini konuşuyorlar.

Herkes onun ne yaman bir iş adamı olduğunu sonunda itiraf etmek zorunda kalıyor.

Ara sıra sıkılsa da, düş kurma fikri aklına geldiğinde kendini frenleyemiyor, hayallerine set çekmeye kıyamıyor.

Yapmaktan kendini alamadığı diğer bir davranış ise kendisine lüks eşyalar alıp durmak.

Abartılı pahalı bir çanta, saat, kravat, ofisine süs eşyası, ne olursa...

Her hafta sonu yaklaştığında, duyguları hucum etmeye başlıyor.

Hangi elit alışveriş merkezine gidilse, hangi prestij markalara bakılsa...

Bu hafta nelere iyi para harcansa da güçlü bir adam olduğu bir kez daha kanıtlansa.

Gösteriş budalası benliği bu hafta nelerle beslense.



Karakterimizin hayatında her biri zorlayıcı ritüele dönmüş alışkanlıkları listeleyelim.


Devamlı lezzetli yiyecekler, tatlılar yemek.

Pornografi izlemek

İçlerinde kendisini yücelttiği hayaller kurmak

Gün boyu çalışmak, zihnini harıl harıl iş ile meşgul tutmak.

İmkan çıktığında abartılı öfkeli tepkiler vermek.

Hafta sonları pahalı eşyalar satın almak.


 

Çalışma:


Zorlayıcı ritüeller, zamanında bizi iyi hissettirdikleri için yapmaya başladığımız, hayatla başa çıkma yöntemleri olarak geliştirdiğimiz, birçok adımdan oluşan (başı, sonu, geri dönülmez noktası) uzun süre tekrarlana tekrarlana artık adeta bir ritüel haline gelen, başlama olasılığı ortaya çıktığında yoğun duygular oluşturarak bizi kendisini bir kez daha yinelemeye zorlayan davranışlar zinciri.


Pornografi bağımlılığı adını verdiğimiz davranışın da bir zorlayıcı ritüel olduğunu bilmekle beraber, hayatınızdaki diğer zorlayıcı ritüelleri de tespit edebilir misiniz?


 

Comments


1/23
©
©
bottom of page