top of page

Kitap'ı okurken adını gördüğümde mest olmuştum. O nasıl harikulade bir kelime, o nasıl kıvrımlı, biçimli, çekici bir yazılış. Kaligrafinin, harf estetiğinin zirvesi adeta. O enfes yazılışa bakmaktan, ayetleri okuyamaz oldum. İçim içime sığmıyor, sayfayı açıp tutkuyla o kelimeyi izliyordum.

İblisten, onun adının yazılışından bahsediyorum.

Nedendir bilinmez, ta küçüklüğümde onunla aramızda bir dostluk bağı oluşmuştu.


Herkese yaka silktirmiş, nadirattan karşılaşabileceğiniz kötücül bir velettim. Ufacık bir çocuk olduğum halde, tanısaydınız sevmezdiniz beni. İnsanların başına felaketler yağmasını, birbirlerine düşmelerini, mutsuzluktan kıvranmalarını arzulardım. Keyif alarak çalardım başkalarının paralarını, eşyalarını. Hiç gereği yokken yalan söyler, küçücük arkadaşımı üzebilmek için ölmüş annesine küfür ederdim. Gücümün yeteceğini hissettiğim benden zayıfları durduk yere zorbalar, döverdim onları. Kızdığım büyüklerimden intikam alabileyim diye evdeki içme suyunun içene işer, gözümü kırpmadan beni sinirlendirenin yüzüne çatalı fırlatırdım. Su içtiğim bardağı duvara atıp kırar, elime değerli ne geçse camdan aşağı gönderirdim.


Ve elbette şaşırtıcı derecede kibirliydim.

Belki de en çok bu yaklaştırıyordu bizi birbirimize, kibrimiz en güçlü ortak noktamızdı. İstisnasız herkesi küçümseyip hor görürdüm. Bir kulp takardım mutlaka her bir tanıştığıma. Üstünlük duygusunun hazzını almıştım bir kere. Ne yapıp edip eşsiz olduğuma inandırırdım kendimi. Herhangi bir ortamda bir başkasının üstünlüğümden rol çalması beni çılgına çevirirdi, kin beslerdim ona karşı. Aynada hayran hayran kendimi seyreder, ne kadar güzel olduğumu düşünürdüm. Benim kadar alımlısını ne görmüş ne de duymuştum.


Bir ara sarhoş babam gözümün önünde öz annesini tokatlayarak "biz bu yolun yolcusuyuz evlat!" demeye getirmişti. Kendi annem bile bana katlanamıyordu, çok geçmeden beni terk etmekte yerden göğe haklıydı.


Cinsellikle tanışmam pek bir göz kamaştırıcıydı. Çılgıncasına daldım şehvetin görkemli dünyasına. Yaşadığım keyifli duygulara yapışmak istedim. Bir kadın müptelasına dönüştüm çok geçmeden. Doymak bilmeden yüzlercesinin, binlercesinin bedenlerinde kayboldum. Kendisini ifşa eden her kadın sevgilimdi, sözüm ona iffetlilerden tiksinirdim. Sözüm ona diyorum çünkü, yanı başlarındaki kocaları arkalarını döner dönmez çekiciliğim karşısında diz çöktüklerine sayısız kez tanık olduğum kadın cinsine nasıl iffetli diyebilirim.


Yeniden dirilme gününde kendisine karşı bir mazeret getiremeyeyim diye olacak, Allah bana bile hidayet verdi bir müddet sonra. Doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini apaçık birbirinden ayırt edebiliyordum. Her ne yapacaksam, ne tercihte bulunacaksam sonuçlarını gayet iyi biliyor olacaktım.


Ne yalan söylemeli, bir ara muttaki birisine dönüştüğüme neredeyse kendim bile inanacaktım. Bir namaz kılışım vardı ki emsalini başka bir ademoğlunda göremezdiniz. Sakal bıraktığımda nur yüzüme bakmaya doyamazdınız. Kibrimden de eser kalmamıştı, dünyanın görüp görebileceği en mütevazi mümini olmuştum. "Allah'ın ben bir hiçim!" deyip dururken kendime şaşıyordum.


Canımı dişime takıp kadınlardan da sakınmak istedim, çabaladım. Heyhat, yaratılışıma yamanmış düşkünlüğün ağır basmasından doğal ne olabilirdi.


Beş değil, on değil belki ellinci kez ümitsiz derecede çuvallayınca yediremedim kendime, küçük düştüğüme inandım. Gerisin geri dönüp "yok" dedim, "Allah hayrımı diliyor olsaydı beni bu halde, varoluşumun en aşağı noktasında bırakmazdı. Beni aşağılanmış insanlarla aynı kefeye koymaz, üstümü çizmezdi!"


Ben de gözümü karartıp ebediyen kaybolmak istedim şehvetin dünyasında.

Salih biri olmak bana göre değildi besbelli.


Zaten ahlaksızlık diz boyuydu.


Erdemli bir hayat için deli divane olduğum yoktu.


Yapıp durduklarımdan sonra affedilmem de olacak şey değildi.


Gün gibi açıktı, doğuştan uğursuz bir yaratıktım, bana iblisin yolu yazılmıştı.



Yine de bir delil bulmalıydım Allah'a karşı.


Ben bunca zamandır yücelmeyi arzulayıp durmuşken...


Beni layık gördüğün şey buysa eğer...


Beni saptırmış olmandan dolayı...


Islah etmeye çabalamıyorum daha fazla kendimi.



Tüm olanlardan sonra ne alemdesin diye soracak olursanız, halen sınırlı günlerimin tadını çıkarıyorum.


Kimseye de acımıyorum, bana acıyan yokken bunu niye yapayım!


Bir de yakinen biliyorum ki asla kaderin önüne geçilmez, her şey ancak O'nun takdirindedir.



Ah, az kalsın unutuyordum. Bahse girerim siz kara cahiller de "bizimkinin" adının güzelliğine bir göz atmadan meraktan yerinizde duramayacaksınız.




143 görüntüleme
1/23
bottom of page