top of page

DOKTORLARIM


Sıra bana gelmek üzere. Biraz sonra sözlü sınava girecek bir öğrenci misali muhtemel soruların cevaplarını kafamda prova ediyorum.


Yaşamımı berbat etmem, hayat kadınları, pornografi... Duramamam, kendime hakim olamamam, çifte hayatım, gizli hayatım... Daha ilk yılımda üniversiteye devam edememem. İçinde bulunduğum hayal kırıklığı, utanç, bunalım, perişanlık...Kendimi hakir görmem, zayıflayan bilincim, bulanık aklım...


Laleli'de güzel döşenmiş bir apartman dairesi burası. Sabırsızlıkla bekliyorum. Uzun uzun duvardaki dini motifli tabloları inceliyorum. Orta sehpada duran birkaç dini kitabın sayfalarını karıştırıyorum bir şey anlamadan.


Çok beklemem normal herhalde. Muayenehanesine geldiğim, tanınmış bir ruh doktoruymuş, "hocaların hocasıymış." Güvenilir bir adam, dedemin okuduğu gazetede köşe yazarıymış.


Aslında tek istediğim beni hastaneye yatırmaları. Kendimi son derece hasta hissediyordum. Yüzüme bakan nasıl bir üzüntüyle çöktüğümü görebilir. Geceleri ağlıyorum, gündüzleri ağlıyorum.



İnanıyorum ama, iyi olacağım; dertlerim bitecek. Çocukken hep öyle değil miydi? Soğuk algınlığım için annemin götürdüğü ve bana şeker ikram eden şefkatli çocuk doktoruna ait anılar halen hafızamda taze. Tadını sevmediğim beyaz ilaçtan en fazla bir hafta içer, pek bir iyi olurdum. Bu doktora da güvenebilirim. İşte adımı söylediler; özgürlüğe, tekrar eski mutlu günlerime dönmeye hazırım.


Pek yaşlı bir adammış. Tatlı bir gülümsemesi var. Hoşgeldiniz deyip oturmam için bana yer gösterdi. Ama neden yüzüme bakmaz oldu? Beni görür görmez "ne mal olduğumu" anladı mı yoksa? Önünde küçük bir kağıt var, bir şeyler yazıp duruyor üzerine. "Derdiniz nedir?" diye sordu önüne bakmayı sürdürerek. Hayır, bu ana hiç de hazır değilmişim, anlatamam, utanırım. Dedemden yaşlı bu adamcağız, üstelik çok mesafeli. Nasıl olur da ona ahlaksızlıklarımdan bahsedebilirim? Asıl konuya girmeden bir şeyler söylemem lazım.

Kıvranıyor, eveliyor geveliyorum. "Bir yıldır bunalımdayım, kimseyle görüşemiyorum, okula gidemiyorum, kendimi çok hasta hissediyorum." Öylesine duygulu bir ses tonuyla anlattım ki duvar olsa dile gelirdi ama o yine sessiz, o yine tepkisiz; yüzüme bakmaksızın önündeki kağıdı yazıp çiziyor. Uzun bir sessizlikten sonra nihayet konuştu; ailemde, büyüklerim arasında hasta birileri olup olmadığını sordu. Üniversitede bir yıl kaybetmiş olmamın talihsizlik olduğunu da ekledi. Bir test yaptıracakmış bana, hemen bugün. Sekreter hanım bana yardımcı olacakmış.


Odasını terk edecekken, üzerine bir şeyler yazıp durduğu kağıdı uzattı bana. Ne ola ki gözlerini ayırmadığı bu gizemli şey? Aslına bakarsanız bir makbuzmuş, üzerinde adım, ödediğim tutar vs yazıyor. Cebime atıp odasından çıkıyorum.

Çok geçmeden bir kadınla aynı masayı paylaşıyoruz. Önünde, her bir sayfasında anlamsız görsellerin olduğu bir kitap. Her birini gösterip neye benzettiğimi anlatmamı istiyor. Ne de zor bir sınav, hiçbir şey gibi değil ki bunlar!


Çıkarken elime bir reçete tutuşturdular. Ancak bu renkli reçete ile alabilirmişim ilaçlarımı. İlk kez kullanacağım bu tip ilaçları, kaygılıyım bir yandan. Güvenmek zorundayım bu insanlara. Ne yaptıklarını bildiklerinden şüphem yok. Mutlaka pek bir iyi gelecektir bunlar bana.


 

Bu seferki doktorum genç bir adam. Utanıp çekinmeden açılabilir, gerçek sorunumu anlatabilirim. Yolumun üzerindeydi burası, Vatan Caddesi'nde sonradan özel hastaneye çevrilmiş tarihi bir medrese binası. Şimdi daha deneyimliyim. Bir önceki talihsiz ve sonuçsuz tedavi teşebbüsümün üzerinden bir yıldan fazla geçti.


Sorularına açık, dolu dolu cevaplar verip bir çırpıda her şeyi açıklayıp huzura erdim. Hayatımda ilk kez birisine bütün çıplaklığıyla anlattım beni içten içe neyin çürüttüğünü. İyileşmeye hazır hissediyorum kendimi. Evet, esaslı bir tedaviye hazırım.

Ama bir dakika, beklediğim sözler değil bunlar. Durumumu hiç yadırgamışa benzemiyor. Abarttığımı düşündüğü söylüyor. Ne olmuş yani! Erkek adammışım, tabi ki istediğimi de izlermişim. Meğerse depresyona girmişim, bu nedenle büyütüyormuşum sorunlarımı, bu yüzden yanlış algılara kapılmışım.


Sus pus oluyorum. İkna olmaktan başka seçeneğim yok. Uzman olan o, ben ise hayatının kontrolünü kaybetmiş, çirkef çukurunda bir zavallıyım. Bir antidepresan yazdı bana. Her hafta gidip görünecekmişim ona bir süre.


Aradan geçen iki ayda sanki olumlu bir ilerleme olmadı. Tabi ya, doğru ilacı kullanmamışız, daha etkili bir antidepresan varmış. Gerçi yan etkileri bir miktar daha ağırmış. Olsun, sanki seçim hakkım mı var benim!


Üç aya yakın maksimum doza kadar çıkıp bir fayda elde edemeyince doktor bey heybesindeki en etkili silahı çıkarıyor nihayet. Bu ilacın etki etmeme olasılığı yok denecek kadar azmış. İlk iki hafta başta kabızlık olmak üzere ağır yan etkiler beni hastanelik ediyor ama yine de sızlanmıyorum.


Bu doktora gelmemin ve verdiği ilaçları kullanmamın üzerinden sekiz ay geçmiş. Doktorun teşhis koyduğu depresyon, ağır ilaçlara rağmen hafiflemediği gibi, beni perişan eden alışkanlığım da olanca yoğunluğuyla devam ediyor. Doktorumun dediği üzere, "bir erkek adam" gibi harıl harıl porno izleyip duruyorum. Sorunlarım azalmak yerine artıyor, sekiz ayda üzerime binen yirmi üç kilo beni iyice dibe çekiyor.






Hayır, bana öyle birisi lazım ki tereddüt etmeden yaptıklarımı anormal, ayıp bulsun, hatta kınasın. Öyleki durabilmem için yardımcı olsun. Maneviyatçı ve "saygılı" bir doçent buldum. İşte yeni bir umut.


Kuşkulu dinliyor anlattıklarımı. Bana inanmadığımı, kendisine yalan söylüyor olabileceğimi ima ediyor. Benzer şeyleri tekrar tekrar sorup duruyor, çapraz sorgudayım sanki. Kırgınlığım öylesine büyük, öylesine alınmış durumdayım. Ama bir bildiği vardır mutlaka.


Ertesi hafta tekrar gidiyorum. Liseli yaşlarda erkek sekreter herkesi içeri alıp, bir beni ısrarla oturtuyor bekleme odasında. Benim varlığımdan rahatsız mı oluyorlar yoksa? Randevu saatimin üzerinden iki saatten fazla geçtiğinde tüm hayal kırıklığımla terk ediyorum mekanı, tedavi başlayamadan bitiyor.


Neden bana sırt çeviriyorlar? Yardım bulmak niye böylesine zor ? Kabahat bende olmalı. Sapıkça davranışlar sergilemekle kalmıyorum kibrimden dolayı insanların desteğini elimin tersiyle itiyorum. Kim, nasıl kurtarabilir beni bu ölüm çukurundan?


Fiyasko tedavi teşebbüslerim umut yitimiyle hem kötü alışkanlığımın daha da alevlenmesine neden oluyor, hem de başka bir doktora başvurmaktan faydadan çok zarar göreceğim korkusuyla sakınmama.


Ta ki bir haber kanalında bu babacan doktora rastlayana kadar. ABD'den dönüş yapması çok olmamış, Nişantaşı'nda muayenehanesi de varmış. Görünüşü, konuşması güven verdi bana.


Ne kadar zor durumda olduğumu birilerine anlatmaya ihtiyacım öylesine büyük ki, hüngür hüngür ağlayarak ancak açıklayabiliyorum derdimi. Cana yakın doktor rahatlatıyor beni, iyi olabileceğimi söyleyip ilacımı veriyor. Hobiler edinmemi, arkadaşlarımla dışarı çıkmamı nasihat ediyor.


Ertesi hafta aynı muayenehanede bir psikolog ile terapiye başlıyorum. Hedefleri kötü alışkanlığımı tetiklediğine inandıkları çocukluk yıllarımdan kalma travmaları temizlemek. İlginç bir teknik kullanıyorlar. Kötü hatıralarımı aklıma getiriyorum, bu esnada dizlerime dokunuyorum.


Ama olmuyor, olmuyor! İğrenç alışkanlığımı konuşmuyoruz, nasıl durabileceğimi konuşmuyoruz. Devamlı çocukluğumdan bahsediyoruz. Muhtemelen rahatsızlığım ve bozuk algılarım nedeniyle tedavide sebatkar olamıyorum.


 

Bu profesörü radyoda dinliyorum ara ara. Çok aklı başında, çok makul bir insana benziyor. Etiler'deki yerine gidiyorum. Herhangi bir doktorla değil özellikle kendisiyle görüşmek istiyorum. Önden uyguladıkları pek çok test, işlerinde ne kadar usta olduklarını gösteriyor.


Görüşmede bir bağımlılık yaşadığımı söylüyor, beyin taramalarımı önüme koyup sorunlu bölgeleri gösteriyor. Altı ayda hatırı sayılır bir mesafe alabileceğimizi müjdeliyor. İlacımı alıp çıkıyorum. Nihayet doğru adresi buldum, nihayet acılarıma son verebilecek tedaviye başlayabileceğim.


Ertesi hafta koşar adımlarla gidiyorum benim konum özelinde "uzman" terapistle görüşmeye. Terapist ısrarla erken boşalma sorunum bulunup bulunmadığını sorup bana bu konu hakkında yardımcı olabileceğini söylüyor. Orada olma sebebimim bu olmadığını anlatmam fayda etmiyor. Görünen o ki sorunum terapistimin uzmanlık alanına girmiyor.


 

Nasıl daha önce aklıma gelmez! Çapa'daki bağımlılık merkezi için benim durumum çocuk oyuncağı olmalı. Bodrum katında köhne bir odada, bir prefösör, bir doktor ve iki asistan genç kızın yanında özür dileye dileye, utana sıkıla derdimi anlatıyor, her bir şeyi sayıp döküyorum.


Fevkalade ilgi gösteriyorlar bana. Adeta dizginlenemez bir merakla sonu gelmez sorular yöneltiyor, içtenlikle verdiğim cevaplara karşın notlar almakla yetiniyorlar.


Haftalar geçiyor ama şu aşamada ne yapacaklarını, ne önereceklerini bilmiyor gibiler. Bir bilim dergisine röportaj veren, "Şekil A'daki" bağımlı gibiyim.


 

Aradan on dört yıl geçtiğinde, çoğu itibarlı bir düzineden fazla doktora gittiğimi sayabilmiştim en son. Beklentilerim karşılanmadı diyebilirdim belki, eğer beklentilerimin ne olduğu açıklayabilseydim. Sadece son derece hasta hissediyor, pornografi kullanımını kendime büyük zararlar verme pahasına sürdürüyordum. Sağlıklı düşünebilmekten uzaktım. Olaylara bakışım bulanıktı. Alışkanlığım yıllarımı çalıyordu. Hayatım bir karmaşa içerisindeydi. Durumum kötüleşiyor, sağlığım gitgide daha fazla bozuluyordu. Tükenmenin eşiğindeydim ama dürtülerim yorulmak bilmiyordu. Hiçbir şeyin değişmeyeceğine inandığım için umutsuzdum.



Benim talihsiz deneyimlerim, ne başvurduğum doktorların başarısızlıklarının göstergesi olabilir ne de başka bağımlıların doktorların elinden bu konu özelinde şifa bulamayacaklarının.

Neyin göstergesi olabileceğini ne olur bana sormayın.

110 görüntüleme
1/23
bottom of page